AleviSesi

Alevilik, Hz. Ali (a.s)'ın yolundan gitmektir.

Köşe Yazıları

Gadiri Hum Velayet Bayramı Kutlu Olsun

GADİRİ HUM VELAYET BAYRAMI KUTLU OLSUN

Allah Resulü son önemli yolculuğuna çıkmıştı ve bu yolculukta ona binlerce Müslüman eşlik etmekteydi. Öyle ki o hazretin beraberinde bu son ve kutsal yolculuğa çıkanların sayısının 120 bin kişi olduğu söylenmektedir. Bu yolculuk tarihe “Veda Haccı” diye geçecekti. Bundan dolayı Peygamberimiz, Müslümanlara öğreteceği bütün hac ve diğer dini konularla ilgili son detayları en ince ayrıntılarına kadar öğretmeliydi. Zira O’nun buyrukları yaptıkları ve davranışları bütün Müslümanlar için örnekti ve kıyamete kadar da öyle kalacaktı. “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”[1]

Müslümanlarda sanki O hazretin aralarından ayrılacaklarını sezmişçesine attığı her adımı izliyor, O’nun mübarek dudaklarında çıkacak ve Allah aşkıyla yanan gönüllere ferahlık bahşedecek bir söz duymak için hasretle bekliyorlardı.

O gün Arafat toprakları büyük ve görkemli bir topluluğa şahitlik etmekteydi. Hicaz halkı ve toprakları o güne değin böyle bir topluluğu görmemişti. Kısa bir süre öncesine kadar putperestlik ve şirkin merkezi olan bu mukaddes belde o gün tevhit ve tek ilah inancını çağrıştıran “lebbeyk Allah’umme lebbeyk, lebbeyke la şerike leke lebbeyk” nidalarıyla çınlıyordu. Mekke ve hicaz toprakları artık ebediyen tevhit inancına sahip ve bir Allah’a inanan ve tapan iman erlerinin merkezi haline gelmişti. Gül kokulu sevgili resul öğle ve ilkindi namazlarını yüz binden fazla bir Müslüman topluluğa İmamlık yaparak kıldı. Namazları bittikten sonra da devesine binerek o tarihi konuşmayı yaptı. Bütün nefesler kesilmişti ve bütün kalpler vahiy medeninin mübarek dudaklarından çıkacak ve gönüllere ferahlık verecek sözleri duymak için hızlı hızlı çarpmaktaydı. Ve Allah Resulü sözlerine başladı:

“Ey insanlar, beni dinleyin, size bazı açıklamalar yapacağım. Bu yıldan sonra burada sizinle belki de bir daha buluşamayacağım. Ey insanlar, bu beldede ve bu aydaki bu gününüz sizin için nasıl saygın ve dokunulmaz ise, kanlarınız ve mallarınız da Rabbinize kavuşuncaya dek birbiriniz için aynı şekilde saygın ve dokunulmazdır.

Acaba tebliğ ettim mi? Allah’ım şa­hit ol.

Kimin yanında bir emanet varsa, onu sahibine versin. Cahiliye döneminden kalan faiz alacakları ge­çersizdir. İlk geçersiz saydığım faiz sözleşmesi, am­cam Abdulmuttalip oğlu Abbas’ın faiz alacağıdır. Ca­hiliye döneminden kalma kan davaları geçersizdir. İlk geçersiz saydığım kan davası, Amir b. Rebia b. Haris b. Abdulmuttalib’in kan davasıdır. Kabe’nin ba­kım ve hacıların su ihtiyaçlarının giderilmesi dışında kalan cahiliye döneminden kalma bütün ayrıcalıklar geçersizdir. Kasten adam öldürmenin cezası, öldü­rülmektir. Yarı kasıtlı cinayetlerde ise, sopa ile ve taş­la adam öldürmenin diyeti yüz devedir. Kim daha fazlasını isterse, o cahiliye dönemi ehlindendir.

Ey insanlar, şeytan bu bölgenizde kendisine tapılmaktan ümidini kesti. Fakat tapılmanın dışında ka­lan ve sizin küçümsediğiniz davranışlarda (günahlarda ve Allah’a isayanda) kendisine itaat edilmesine razıdır.

Ey insanlar, haram aylardaki savaş yasağını başka aylara aktararak ertelemek kâfirlikte daha ileri git­mektir. Kâfirler bu yolla sapıklığa sürüklenirler. On­lar Allah’ın haram kıldığı ayları sayıca denk getirmek için bu ertelemeyi bir yıl helâl sayarken, bir sonraki yıl haram kabul ederler. Zaman döndü ve Allah’ın gökler ile yeryüzünü yarattığı günkü gibi oldu. Alla­h’ın gökleri ve yeryüzünü yarattığı günden beri ge­çerli olan evrensel yasasına göre O’nun katında ayla­rın sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Bu dört ayın üçü birbirini izlerken dördüncüsü diğer aylar arasında kalan tek bir aydır. Bu dört ay; zilkade, zilhicce ve muharrem ayları ile cemaziyülâhir ile Şa­ban ayları arasında kalan recep ayıdır.

Acaba tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol.

Ey insanlar, sizin nasıl kadınlarınızın üzerinde hak­larınız varsa, onların da sizin üzerinizde hakları var­dır. Sizin onlar üzerindeki haklarınız, yatağınızı siz­den başkasına çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kim­seleri sizden izinsiz evlerinize almamaları ve fuhuş yapmamalarıdır. Eğer bunlardan birini yaparlarsa, onları engellemenize, kendilerini yataklarında yalnız bırakmanıza ve şiddetli olmayacak şekilde onları dövmenize Allah izin verdi. Eğer yaptıkları kötü işle­re son verir ve size itaat ederlerse, örfe uygun şekilde yiyeceklerini, içeceklerini ve giyeceklerini karşılamak­la yükümlüsünüz. Kadınlarınız sizin yanınızda çıp­laktırlar; kendileri için hiçbir şeye sahip değildirler. Onları Allah’ın emaneti ile aldınız ve Allah’ın sözü gereğince namusları size helâl oldu. O hâlde kadınlar hakkında Allah’tan korkun ve onlara iyi olanı tavsiye edin.

Ey insanlar, müminler birbirinin kardeşleridir. Gö­nül rızası ile verilmedikçe hiç kimseye kardeşinin ma­lı helâl değildir.

Acaba tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol.

Benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kâfir­lere dönüşmeyin.

Ben size öyle iki şey bıraktım ki, eğer onlara sarılırsanız, kesinlikle doğru yolu kaybetmezsiniz. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an ile benim soyum olan Ehl-i Beyt’imdir.

Acaba tebliğ ettim mi? Allah’ım, şahit ol.

Ey insanlar, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Hepiniz Âdem’in soyundansınız ve Âdem de topraktan yara­tılmıştır. Allah katında en üstününüz, kötülüklerden en çok kaçanınızdır. Arap’ın Arap olmayana karşı takva dışında bir üstünlüğü yoktur.

Acaba tebliğ ettim mi?”

Dinleyenlerin: “Evet.” diye karşılık vermeleri üzerine Hz. Peygamber (s.a.a): “O hâlde bu sözlerimi burada olanlar burada olmayanlara iletsin!” dedi[2] [ve ardından şöyle devam etti]:

“Ey İnsanlar, yüce Allah her mirasçının mirastaki payını belirlemiştir. Hiçbir miras bırakanın mirasının üçte birlik bölümünden fazlası üzerinden vasiyet etmesi caiz değildir. Çocuk kimin yatağında doğmuşsa, ona aittir. Fuhuş yapan ise, taşlanarak öldürülür. Babasından başkasının, babası olduğunu iddia eden kimse veya velilerinden başkalarının, velisi olduğunu ileri süren kimse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetine maruz kalır. Allah ondan ne bir fidye, ne de azabı geri çevirerek bir ameli kabul eder… Selâm ve Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.”[3]

Hac merasimi sona ermişti ve Müslümanlar, Resulullahtan hac amellerini uygulamalı olarak öğrenmişlerdi. Hz. Peygamber artık Medine’ye dönmek üzere hazırlıklarını yaptı ve doğduğu, büyüdüğü ve İslam’ın ilk temellerinin atıldığı tevhit şehri Mekke’ye veda ederek yola çıktı. Peygamber ve beraberindekilerin bulunduğu büyük kervan Cuhfe bölgesine üç millik uzaklıktaki Rabiğ topraklarıma geldiğinde Ğadiri Hum denilen yerde vahiy meleği Cebrail rabbinden getirdiği mesajı iletmek için nazil oldu[4] ve Peygambere şu ayeti indirdi:

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.”[5]

Bu ayette Peygamberimizin çok önemli bir şeyi ümmete söylemesi gerektiği ve bunu yapmak içinde o hazretin bazı çekinceleri olduğu gözüküyor. Ancak emir Allah’tandı ve o da Allah’ın Resulü ve elçisiydi her ne kadar ifa edilecek görev zorda olsa onu yerine getirecekti. Zaten onun vazifesi iblağ etmekti, ancak o rahmet ve şefkat timsali yüce insanın kaygısı ümmetin bu emri yerine getirip getiremeyecekleri hususundaydı.

Öğle vaktiydi ve hava oldukça sıcak, kervanlara dur emri verildi. Önde gidenler geri çağrıldı ve geride kalanların da gelmesi beklendi. İnsanlar güneşin kavurucu sıcağından korunmak için elbiselerinin bir kısmını altlarına seriyor ve bir kısmıyla da başlarını örtüyorlardı. Vahiy meleğinin nazil olduğu da kısa sürede Müslümanlar arasında yayılmıştı ve herkes acaba Allah resulü ne gibi önemli bir mesele buyuracak diye kendi aralarında konuşuyorlardı. Peygamber öğle namazını cemaatle kıldıktan sonra develerin semerlerinden yüksek bir minber yapılmasını emretti ve ardından onun üzerine çıkarak şu konuşmayı yaptı:

“Hamd ve sena, Allah’a mahsustur. O’ndan yardım diliyor, O’na iman ediyor ve O’na tevekkül ediyoruz. Kendi kötülüklerimizden ve yakışıksız amellerimizden O’na sığınıyoruz. Kendisinden başka hidayet edici ve yol göstericinin olmadığı Allah, her kimi hidayet etmeyi dilerse, artık onu saptırmağa kimsenin gücü yetmez. O’ndan başka mabudun olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ediyorum.

Ey insanlar! Benim hakkın davetine lebbeyk dememe ve sizlerin aranızdan ayrılmama az bir zaman kaldı. Ben mesul olduğum gibi sizler de mesulsünüz. Benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?!”

Bu sırada topluluğun sesi, tasdik sözleriyle yükseldi ve hep bir ağızdan dediler ki: “Biz şahadet ediyoruz ki, sen kendi risaletini/görevini yerine getirdin ve bu yolda canla başla çalıştın. Allah sana en güzel karşılığı versin.”

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki:

“Acaba âlemleri yaratan Allah’ın bir olduğuna, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna, öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehennemin ebedî olduğuna tereddüt etmeksizin şahadet ediyor musunuz?”

Cemaat hep bir ağızdan doğrulayıp, şahadet ettiler. Bunun üzerine buyurdu ki:

“Ey cemaat! Ben sizin aranızda iki değerli ve paha biçilmez emanet bırakıyorum. Bakalım benden sonra bu iki yadigârıma ve emanetime karşı nasıl tavır takınacaksınız.”

O sırada bir kişi yerinden kalkarak, yüksek sesle: “Bu iki değerli emanetiniz nedir?” diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Biri, Allah’ın kitabıdır ki onun bir ucu Allah’ın elindedir ve diğer ucu da sizin elinizdedir. Diğeri de benim itretim olan Ehl-i Beyt’imdir. Allah, bana bu ikisinin kesinlikle birbirinden ayrılmayacağını haber verdi.

Ey insanlar! Kur’ân’dan ve benim Ehlibeyt’imden öne geçmeyin ve amelde o ikisinden geri kalmayın. Aksi hâlde helak olursunuz.”

O sırada Hz. Ali’nin (a.s) elinden tutarak o kadar kaldırdı ki, her ikisinin de koltuk altları görülüyordu. Hz. Peygamber, Ali’yi bütün halka tanıttı. Daha sonra şöyle buyurdu:

“Müminlere kendi nefislerinden daha üstün olan kimdir?” Hep bir ağızdan: “Allah ve Resulü daha iyi bilirler.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki:

“Allah, benim mevlamdır ve ben de müminlerin mevlasıyım ve ben onlara kendi nefislerinden daha üstün ve daha lâyığım.”

Bundan sonra şöyle buyurdu:

“Ey halk! Bilin ki, Ben her kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. (Peygamber bu konuşmasının bu bölümünün iyice anlaşılması için üç defa tekrar etti.) Allah’ım! O’nu seveni sev, ona düşman olana düşman ol. İlahi! Ali’ye yardım edene yardım et ve onun düşmanlarını aşağılık ve zelil kıl ve Ali’yi hakkın mihveri yap!”[6]

Peygamberin bu sözlerinin ardından oradaki kalabalık dağılmadan vahiy meleği Cebrail rabbinden yeni bir mesajla nazil oldu ve şu ayeti getirdi:

“Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”[7]

Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurmuşlardır: “Dinin kemale erişi, nimetin tamamlanması ve Rabbimim benim elçiliğimden ve benden sonra Ali’nin velayetinden hoşnut olması üzerine Allahu ekber!”

Daha sonra Peygamber, Hz. Ali için bir çadır kurulmasını ve Müslümanların bu çadıra girerek Ona biat etmelerini ve teslimiyetlerini bildirmelerini emretti.

Zeyd b. Erkam diyor ki: “Muhacirlerden Ali’ye ilk biat edenler Ebu Bekir, Ömer, Osman, Talha, Zubeyr’di. Biat alma merasimi akşama kadar devam etmişti.

Ayrıca Peygamber efendimiz başta kendi eşleri olmak üzere orada bulunan kadınların da Hz. Ali’ye biat etmelerini emretti ve bunun için bir leğenin içine su koydurdu ve Hz. Ali çadırın içinde elini leğenin bir kısmına ve koydu ve biat etmek için gelen kadınlarda diğer bir kısmına ellerini koydular ve bu şekilde biat ederek o hazrete bağlılıklarını bildirdiler. [8]

NOT: Velayet/Kadir Bayramı he r yıl Kurban bayramından sekiz gün sonradır. Ehl-i Beyt dostu biz Alevilerin bu bayramı en güzel şekilde kutlayıp onu yaşatması üzerimize bir görevdir. Diğer dini bayramlara verdiğimiz önem gibi bu bayrama da önem vermemiz gerekir. Allah bu dünyada ve ahrette bizleri İmam Ali’den ve yolundan ayırmasın. Âmin!

ÖZGÜR ARAPOĞLU

Çorum Ehl-i Beyt Cami İmamı

mehdi-alevi@hotmail.com

0541 511 86 36


[1] – Ahzap: 20.

[2] – Biharu-l Envar c. 21 s. 405

[3] – Hidayet Önderleri s. 266-269.

[4] – Hz. Muhammed’in hayatı s:476.

[5] – Maide: 67

[6] – Hidayet Önderleri s. 271-273.

[7] – Maide: 3.

[8] – Tari-i Yakubi c. 3 s: 112, Müsnedi Ahmet b. Hanbel, c.4 s:281, el-Bidaye ve-n Nihaye c.5 s: 213, el-Ğadir: c1, s: 43, 165, 196, 215, 230, 238, 276, 283, 285, 297, 379, 402, c11, s: 131.

The following two tabs change content below.

Özgür ARAPOĞLU

Latest posts by Özgür ARAPOĞLU (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.