AleviSesi

Alevilik, Hz. Ali (a.s)'ın yolundan gitmektir.

Köşe Yazıları

Sistemler

İki bin dokuz yılının bir şubat akşamıydı Bir TV kanalında eskiden
beri yapıla gelen bir tartışma vardı. Bu benim için rutin bir olaydı
ama adamın biri çıkıp “Siz ey İslam adına konuşanlar! İslam’ın sistem
olarak kapitalizm ve komünizmden farkı ne bana izah eder misiniz
“deyince işler karıştı. Sorunun muhatapları, Osmanlıda üretim
araçlarının durumu şöyle imiş de, Abbasi’nin arazi uygulaması ise
böyle imiş şeklinde birçok örnekler verdiler. Bundan da şunu
çıkardılar: Birçok uygulama var ve dolayısıyla İslam’ın ekonomik,
sosyal siyasal durumu değişkendir.

Çaresiz şaşkınlıktan soruyu soran da ben de ellerimiz çenemizde açılıp
kapanan ağızlara öylece bakakaldık. Hatta soruyu soran alacağı cevabı
önceden bildiğinden midir nedir, bildiğinin aynen somutlanışının
gerçekleşmesinin verdiği hazı tadıyordu. Ben ise hop oturup hop
kalkıyordum.

“Sahi biz sadece kızmalı mıyız böylesi durumlarda yoksa hem kızıp, hem
hop oturup, hop kalkmalı mıyız? Biz hem bilmeyiz, hem öğrenmeyiz, hem
de hep konuşuruz bilmediğimizi”

Dahası nereden çıkarıyoruz bilmem ki, Osmanlı’nın, Abbasi’nin,
Emevi’nin, Endülüs Emevi’nin ve ya da Osman’ın, Ömer’in, Ebu Bekir’in
uygulamasının İslami sistemin kendisi olduğunu? Bunlardan birinci
guruptakiler zaten birer saltanattı.Açıkcası saltanatın bir sistemi
olmaz. Şu sultan şöyle uygular işine geleni, bir diğeri de bir başka.
Hem sonra saltanattan kapitalizmin-komünizmin gerçekliği çıkmaz.
Saltanatta ne kapitalist,ne komünist ne de İslami bir rejim
vardır.Saltanatta üretim aracı da tüketim aracı da, üreten de üretilen
de hepsi hanedanın. Yani son söz sultanın… Sultan malını bu gün
böyle kullanır, yarın başka tarzda kullanır. İsterse cami yapar,
isterse saray. İsterse kullarına lütfeder, isterse katleder. Krallıkta
bu vazgeçilmez kuraldır.

“Bir gün ormanlar kralı avladığı bir ceylanı vahşi yaverlerinin önüne
atmış. Bunu paylaşın demiş. Önce kurt çıkmış, orada bulunanların
sayısınca paylaştırmış ve aslanı da bir payda değerlendirmiş. Aslan
kızmış kurda bir pençe atmış ve dişlerini göstermiş,”bu ne biçim
paylaştırma” diye.

Çakal ileri atılmış ve “Sayın kıralım avın yarısı senin kalanı bizim”
demiş. Aslan ona da bir pençe yapıştırmış ve bu da yanlış demiş ve
kükremiş: Ya bu paylaşımı doğru dürüst yapın yoksa hepinizin canına
okurum.

Herkes tilkiye doğru dönmüş, “umudumuz” diye. Tilki çaresiz işi ele
almış ve hemen avdan bir ufacık parça alıp,” bu kullarının, diğer
kısmı hepsi senin…Hatta, aslında avın hepsi senin payın ama sizin
lütfünüzü reddetmek kullarına yakışmaz ” demiş gururla başını dik
tutarak aferin beklemiş.

Aslan ona da şiddetli bir pençe indirmiş ve,” Geri zekalılar! Siz kim
oluyorsunuz da kralınıza pay ayırıyorsunuz. Krala pay olur mu be!”
diye bağırmış.”
( Mevlana Celaleddin’i Rumi)

Birinci ve ikinci halifenin uygulamaları şahsidir. Hele Osman… O
apayrı bir tarz. Ebu Bekir tüm gelirleri hazinede toplayıp oradan
dağıttı. Bir bakıma devletçi bir yapı oluştu. Ama bunun yanında
savaşlarda elde edilen ganimetler mücahitlerle bölüşüldü. Yani hazine
devletçi ama üretim araçları savaşçılarla devlet arasındaydı. Siyasal
yönden ise yönetimi Ebu Bekir belirledi. Ebu Bekir hem komutanları hem
de kendinden sonraki yöneticiyi kendi tayin etti. Beyt-ül Maldan Ehl-i
beyte pay ayırdı.

(Oysa Allah peygamberin ailesinin geçimi için humustan ve feyden bir
fon ayırmıştı.Peygamberin akrabalarına zekattan pay yoktu.Aksi
takdirde peygamber ve ailesi zenginlerin insafına bırakılmış olurdu.)

Ömer zamanında ise Beyt-ül maldan yararlanacak kişiler on üç sınıfta
toplandı.İnsanlara İslam’daki sabıkalarına göre maaş bağlandı. Böylece
devletten beslenen zenginler oluştu. Sırasıyla Bedir ‘de, Uhut’ta,
Mekke’nin fethinde bulananlara peygamberin akrabalarına, peygamberin
hanımlarına şeklinde bir farklı maaş sistemi uygulandı. Humus’tan ehli
Beyte tanınan ayrıcalık kaldırıldı. Böylece devlet ve devletin
kurucuları öncelendi. Sonra üretim araçlarından birisi sayılan Fedek
arazisini ikinci halife, birinci halifenin uygulamasının tersine
Fatma’nın evlatlarına iade etti.

(Biri aldı biri verdi bir diğeri geri aldı.Sonunda yine bir alanın
elinde kaldı Fedek.)

Irak fethedildiğinde ikinci halife Ömer üretim arazisinin hepsini
devletletleştirdi.Böylece hazinenin ve üretim araçlarının devlet denen
bir elde toplanması devleti çok güçlü kıldı.Güç kazanmak isteyenler
devlet kapısında istihdam edilmenin çarelerini arar hale geldi… Her
valilik siyasal ve parasal anlam da büyük birer imkan oldu.Sonrasında
ise yine Ömer kendi halefini tespit hususunda Ebubekir’den farklı bir
yol tuttu ve işi bir özel komisyona havale etti. Bu komisyondan Osman
çıktı.

Osman zamanında devlet bir çiftliğe dönüştü. Valiler Osman’ın
akrabalarından oluştu ve devletin tüm üretim araçları da onlar
tarafından kullanıldı. Böylece saltanat adı konmadan fiilen yaşanır
hale geldi. Sonra halk ayaklandı, Osman şehit edildi.Halk Ali’ye biat
etti.

Ali zamanında onarım faaliyetleri ve rayından çıkan trenin rayına
konması çabaları sürdü ama Ali’ şehit oldu.Muaviyeyle birlikte iş
fiilen saltanata dönüştü.
İslam’i sistemin özünü üç halifenin düzeninde göremiyoruz.Meşru birer
uygulamadır ama Kur’ani bir sistematikten çok şahsi birer uygulamaydı
bunlar.Oysa islami sistem Kur’an ve peygamberin uygulamasında
mevcuttur. Hem sonra peygamber İslam’ı yirmi üç yıl bizzat uyguladı.
İslami sistemin, kapitalizm ve sosyalizmden farkı aranacaksa bunun
Kur’an ve peygamberin uygulamasında aranması gerekmez mi?

(Ah Nasrettin Hoca ah! Sen öğrettin bize parayı ahırda kaybedip avluda aramayı)

Günümüz diliyle söylemek gerekirse insani işler üçe ayrılır. Ana hat
sıralaması şöyle: Üretim, tüketim, paylaşım… İnsanoğlunun bu konuda
bundan başka nasibi yoktur.Hatta İslami sistemde üretim ve tüketim
karşılıklı bir dönüşümdür. Herkes bir şey üretir ama aynı zamanda da
bir şey de tüketir. Biz kendi üretemediğimizi başkasından alıp
tüketiriz ve kendi üretimimizin fazlasını da başkasına veririz. Biz
böyle yapmayı da eskiden beri biliriz. Üretim fazlasını başkasına
verir,onlardan bizde olmayanı alırız. Ancak bu ikisi arasında her
zaman bir üçüncüsü daha vardır ki o da ticarettir. Tüccarlar
üreticiler arasındaki tüketim ve üretim paylaşımını yapar. İslami
sistem tüccarsız olmaz..

(Komunist düzende tüccar yoktur.)

İslam’ın üretim-tüketim ve ikisi arası paylaşımı gerçekleştiren bu üç
esası kontrol eden bir de denetim mekanizması daha vardır ki bunun
adına velilik denir. Ayrıca bu kurum üç grubun faaliyetlerinin
geliştirilmesini ve adaletin sağlanmasını da üstlenir. Bu kurum
peygamberin sağlığında peygamberin uhdesinde idi.Yani peygamber İslam
sistemde tüm toplumun velisidir. O üretenlerin de tüketenlerin de
paylaştırıcıların da tek velisidir. Düzenleme kontrol ve yargı onun
elindedir. O kimsenin hakkını yemez, kimsenin hakkını da kimseye
yedirmez. O Allah’ın kontrolünde olduğu için yanlış bir uygulama da
yapmaz. O kızıp darılıp iş yapmaz. Çünkü inme inmiş gibi ona kitap
inmiştir. Kitap onun her zerresini tutmaktadır. O kitabın kendisi ile
işteştir.Her ne yaparsa kitaptandır ve doğrudur.
Peygamber zamanında da bu dört grup vardı. Dönüşümcü üretici ve
tüketiciler ve tüccarlar ve Allah resulü… Allah ve resulü bunların
her türlü veliliğini üzerine almıştır.

İslami sistemde iki sınıf insan vardır: Fakirler zenginler.

(Fakir çalıştığı halde geçinemeyen ve bir şeye sahip olamayan
kimsedir. Zengin ise çalışıp çabalayan ve tüm ihtiyaçlarını
karşıladıktan sonra elinde fazladan bir miktar mal tutabilene denir…
)

İslam toplumu bu bağlamda iki gruptur. Zengin ve fakir… Komünizmde,
zengin de yoktur fakir de yoktur. Orda herkes işçidir. İşçilerin
ücreti asli ihtiyaçlarını geçmediği için de ikinci bir grup oluşmaz..

“Komünist sistemde, mülk yoktur, vergi yoktur.Komünist sistem
sınıfsızdır, tek sınıf işçci sınıfıdır.”

Kapitalizmde ise zengin-fakir ve bir de orta sınıf vardır. Bir yerde
orta sınıf (orta direk) yok olmuşsa orada kapitalizm ölmüş
demektir.Kapitalizmde Aristokratlar çalışmaz,vergivermez. Burjuva para
getiren işlerde çalışanlardır.Diğerleri ne kadar çalışırlarsa
çalışsınlar karınlarını ancak doyururlar.Fakire burjuva el uzatırsa
uzatır aristokrasi fakiri hiç görmez ve tanımaz.

Peygamber zamanında da geçimini sağlayıp kazancından bir miktar
arttıranlar da vardı, çalıştıkları halde geçimini sağlayamayanlar da..
Peygamberin yaptığı iş bu iki grubu birbirinden koparmadan daha iyiye
doğru götürmekti. Bunun için peygamber Allah’ın emriyle zekât ve
Humus uyguladı. Haraç topladı. Cizye ve Kefaret aldı. Bu gelirleri de
zengin fakir arasındaki mesafeyi koparmamak için fakirlere ve
muhtaçlara dağıttı.

(Haraç, kabadayıların zorla aldığı para değil toprak mahsulünden veya
toprak üzerinden alınan vergidir)

İşte İslami sistemin esasları şunlardır: Çalışma yönünden
tüketici-üretici, tüccar; geliri paylaşım yönünden fakir-zengin;
idari yönden yönden yargı, yürütme, yasama, koruma.

(Üretim araçları konusunda komünizmle İslami sistem arasında bilhassa
araziler de bir benzerlik vardır denebilir.)

İslam’da da araziler kişisel mülkiyet değildir, aynı şey komünizmde de
geçerlidir.Ama Komünizm araziyi devletin malı, insanları da o arazide
çalışan birer işçi kabul eder.İslam mülkiyeti devletin olması kaydıyla
toprağı işleyeceklere belli şartlarda dağıtır. Toprak işletilmezse kim
işletecekse ona verilir. Ya arazi kiraya verilir ya da elde edilen
üründen belli bir oranda bir payı yöneticiler toplar.

İslami sistemde topraklar üç gupta toplanır:A) Toprakların bir kısmı
ilk baştan Müslümanların işleye geldikleri topraklardır. Bunlar genel
ve özel izinle ve işlenmesi şartıyla özel şahıslara devredilebilir.B)
Koruma ve kollama ve kontrol mekanizmasında ve onun zilliyetliğinde
olan topraklar.Bunlar bu kurumun özel iş ve ihtiyaçları için veya kamu
menfaatine kullanılır.C) Özel mülkiyete konu olmayan topraklar. Bunlar
da yine kontrol mekanizmasının kontrolünde Müslümanlara ve mahalli
halka dağıtılır.Bu bağlamda İslami usul hem kapitalizmin hem de
komünist sistemin esasına aykırıdır.

İslam’da gelirler ayrı fonlarda toplanır. Bunlar Kur’anda
belirlenmiştir. Humus gelir vergisidir.%20’ye karşılık gelir. Bu gelir
dilimi doğrudan koruma, kollama, kontrol mekanizmasının elinde
değerlendirilir. Bu gelirin bir dilimi Allah ve resulü için, bir
dilimi resulün akrabası için, bir dilimi yetim için, bir dilimi, yolda
kalmış için, bir dilimi düşkün içindir. Zekât ise bir bakıma zenginlik
vergisidir ki bu da sekiz sınıfa dağıtılır.Bu işi halkın veliliğini
üzerine alan o kontrol, kollama, koruma mekanizması
tarafındankullanılır. Bunlar da yine yetim düşkün yolda kalmış, kalbi
islama ısındırılacak, fakir vb darda kalmış kimselere aittir.
Bunlardan genel kamuoyu yararlandırılmaz sadece muhtaç kimseler bu
gelirin muhatabıdır. Bununla yol köprü gibi şeyler yapılmaz. Her neyse
de sonuçta İslami sistemde gelirlerin %3o ‘na yakın bir kısmı fakir
fukaraya, muhtaçlara geri döndürülür.

(Komünizmde böyle bir şey söz konusu değildir; çünkü komünizmde fakir
de yoktur zengin de yoktur.)

Kapitalizmde ise esas olan kapital sahipleridir. Zengin sınıf tüm
gelirleri elinde tutar.Kapitalistler kapitali korumak için bir orta
sınıf oluşturmaktan başka bir şey düşünmezler.Bu sistemde fakir orta
sınıfla muhataptır. Kapitalistler insanları karın tokluğuna
çalıştırlar. Orta sınıf ve zengin sınıf gelirin yüzde seksenini
kulanır.

Peygamber yok artık.Peygamber de peygamberin takipçileri de
kalmadı.Halkın kontrol koruma ve kollama işini yürütecek kişiler
kim?Kim yapacak halkı koruma ve kollama vazşfesini günümüzde?

Alimler peygamberlerin varisleridir.
(Hz. Muhammed)
Sonuç şu:İslami sistemde üretim araçları şahsa mutlak anlamda
verilmez.Araziler üç esasta toplanır:Enfal,Fey,fethedilen yerler.

“Toprak işleyenin su kullananın”
( Bülent Ecevit/ ne biçim solcuysa)

İslami sistemde ticaret de vazgeçilmezdir.Çünkü üreticilerle
tüketiciler arasındaki paylaşımın doğal işçileridir tüccarlar.

“Tüccarlar,ithalatçılar ve ihracatçılar, imalatçılar, işçiler ve
sanakarlar,bunların tümü şefkate, iyi muameleye ve de himayeye layık
kimselerdir. Onlar servetin kaynaklarıdır.Tüketicilere onlar mal temin
ederler.Bu malları ulaşılması zor yerlere ulaştırırlar.Bu iş adamları
genellikle huzur arayan kargaşadan anarşiden bozgunculuktan kaçınan
insanlardır.Bu insanlar yönetiçiler tarafından gözetilmelidir.Bunlara
hem iyi davranılmalı hem de kontrol edilmelidir.Onlar genellikle
elsıkı, ben merkezci ve bencil olup servet edinme ve biriktirme
saplantısına sahiptirler….”

(Hz.Ali)

Siyasi anlamda ise, seçme ve tercih esastır. Halkın velisi Allahtır,o
peygamberi seçer,peygamber halkın velisi olur,halk peygamberi tecih ya
da red eder. Allah peygamberden sonra dinin takipleyicilerini seçer
halk tercihini yapar.Son olarak da Allah alimleri seçer, insanlar da
tercihini yapar.Sonra Alimler gözetiminde halk yürütmeyi yapacakl
kimseleri seçer.Yasamayı yapacakları yine alimler belirler. Halk da
onlardan beğendiğini seçer.Yargıyı oluşturacakları da yine alimler
belirler. Son şekliyle halkın koruyucu ve kollayıcısı alimlerdir.Onlar
ilimleriyle kendilerini belli ederler. Halk onların seçtiklerini
tercih eder.

(İnsanın kaderi budur:Allah seçer,insan tercih eder.)

Ekonomik anlamda İslami sistemde iki tabaka
vardır:Zengin-fakir.Devlet zenginden bir miktar alır fakire
verir.Devlet, zengin fakir uçurumunun oluşmasını engeller.Bir başka
açıdan söylersek sistemler arasındaki farkı artık değerin kimde
olacağı belirler.
tık değer şudur:
Beş kişi ayrı ayrı çalışıcınca en fazla kendi geçimlerini sağlayacak
bir değer üretirler.Aynı kişiler birlikte çalışırlarsa altı kişilik
bir değer üretirler.Bu bir fazla değerin adı artık değerdir.Artık
değeri yüzyıllarca saltanatlar sahiplendiler.Son birkaç yüzyılda yeni
kıtaların sömürülmesiyle insanların elindeki artık değer Avrupalının
eline geçti.Bu artık değeri elinde tutanlar hükmeder hale geldi.Ve
kapitalist sistem oluştu.Hiyerarşi paraya göre biçimlendi.Komunist
sistem buna alternatif olarak artık değerin oluşumununa engel
koydu.İslami sistem ise artık değerin artmasını sağlayacak tüm
kapıları açık tutar ama meydana gelen artık değerin yüzde yirmisini
toplumun zayıf kalan tabakasına iade eder.

” İslamın sistemi yoktur diyenlere, duyurulur.”

Metin DEMİRCİ

The following two tabs change content below.

Metin DEMİRCİ

Latest posts by Metin DEMİRCİ (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.