AleviSesi

Alevilik, Hz. Ali (a.s)'ın yolundan gitmektir.

Ehli-Beyt ve Önemi

Mübahele Olayı

“Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al-i İmran-61)

Mübahele Nedir?

Mübahele “behl” veya “bohl” kökünden olup serbest bırakmak ve bir şeyin kayıt ve bağını kaldırmak anlamındadır; dolayısıyla kendi haline bırakılan, yavrusunu serbestçe emzirmesine müsaade edilen ve memeleri torbaya bırakılmayan hayvana “bahil” (serbest bırakılmış) diyorlar ve duada ise aynı kökte olan “ibtihal” kelimesi yalvarış ve işi Allah Teala’ya bırakmak anlamında kullanılmaktadır.

Ancak bazen bu kelimenin helak olma, lanetleme ve Allah’ın rahmetinden uzaklaşma anlamlarında da kullanıldığını görüyoruz. Bunun sebebi ise kulu kendi haline bırakmayı bu sonuçlar izlediği içindir.

Mezkur ayette geçen “İbtihal” kelimesinin anlamı ise, önemli dini bir mesele hakkında birbirinin sözünü kabul etmeyen iki kişi bir yerde toplanarak Allah-u Teala’ya yakınmaları ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini ve cezalandırmasını istemeleri şeklinde birbirlerini lanetlemesidir.

Necran Hristiyanlarını İslam’a Davet

Resulullah  (sav) Medine’de olduğu yıllarda dünyanın dört bir yanındaki devlet başkanlarına ve dini merkezlere adamlar gönderip, mektuplar yazarak insanları İslam’a davet ediyordu. Hicaz ve Yemen sınırlarında yer alan Necran’a da elçi göndererek onları İslam’a davet etti. Necran, Arap yarımadasında bulunan tek hristiyan bölgeydi, bazı sebeplerden dolayı putperestliği bırakarak hristiyan olmuşlardı. Resulullah(sav) onların piskoposu “Ebu Haris”’e şu anlamda bir mektup yazarak onları İslam’a davet etti:

“İbrahim, İshak ve Yakub’un Rablerinin adıyla. Allah’ın resulü Muhammed’den Necran piskoposuna. İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un Rabbine hamd ediyor ve sizleri kullara tapmaktan Allah’a tapmaya davet ediyorum. Sizi Allah’ın kullarının velayetinden çıkarak Allah’ın velayetine girmeye davet ediyorum. Benim davetimi kabul etmezseniz, İslam hükümetine cizye (vergi) vermek zorundasınız, aksi takdirde sizi tehdid eden tehlikeyle uyarıyorum.” (Bihar’ul Envar, C.21, S.285)

Bazı kaynaklarda Resulullah(sav)’ın mektubunda kitap ehlini tek Allah’a tapmaya davet eden ayeti de eklediği kaydedilmiştir.

Necran piskoposu Resulullah’ın (sav) mektubunu alınca onu dikkatle okudu ve bu konuda bir karara varmak için Necran’ın ileri gelenleri ve dini şahsiyetleriyle bir toplantı düzenledi. Bunun üzerine Necran’ın ileri gelenleri ve bilginlerinden altmış kişilik bir heyet Medine’’e giderek Hz.Muhammed’le (sav) yakından görüşüp peygamberliğini ispatlamak için ortaya koyduğu delilleri incelemek üzere seçildi. Bu heyetin başında üç din adamı vardı:

1-Piskopos “Ebu Haris b.Alkama”: Rum kilisesinin Hicaz’daki resmi temsilcisiydi.

2-“Abdullmesih”: Heyetin başkanıydı, akıl, tedbir ve işbirliğiyle muşhurdu.

3-“Eyhem”: Necran halkının saygı duyduğu yaşlı bir adamdı.

Necran heyeti ikindi vakdinde mescide girerek Resulullah’a selam verdiler. Necranlılar ipek elbiseler giymiş, parmaklarında altın yüzükler ve boyunlarında da haç vardı. Onların bu durumları; -o da Resulullah’ın (sav) mescidinde- Resulullah’ı rahatsız etti ve Resulullah(sav) onların kendisiyle konuşmalarını kabul etmedi. Onlar Resulullah’ın niçin rahatsız olduğunu bilmediklerinden meseleyi daha önceden tanıdıkları Osman b.Affan ve Abdurrahman b.Afv’dan sordular. Onlar, bunun cevabını ancak Ali b.Ebi Talib(as)  bilebilir dediler. Hz.Ali’ye(as) müracaat ettiklerinde buyurdu ki, siz ilk önnce elbiselerinizi değiştirmeli ve sade elbiselerle Resulullah’ın huzuruna çıkmalısınız, bu durumda Resulullah tarafından kabul edilirsiniz.

Necran heyeti sade elbiseler giyip parmaklarındaki altın yüzükleri çıkardılar ve Resulullah’ın huzuruna çıkarak selam verdiler. Resulullah saygıyla onların selamına cevap verdi ve  onların getirmiş oldukları bazı hediyeleri de kabul etti. Hristiyanlar müzakereye girmeden önce namaz vakti olduğunu söyleyerek Resulullah’tan (sav) izin istediler, Resul-i Ekrem (sav) namazlarını Medine mescidinde ve doğuya doğru durarak kılmalarına müsaade etti.(Sire-i Halebi, C.3,S.239)

Necran    Hristiyanlarıyla Müzakere ve Mübadeleye Davet

Necran temsilcileriyle Resulullah’ın müzakerelerinin bir bölümüne değiniyoruz:

Resulullah: “Ben sizi tevhid dinine, bir ve tek Allah’a tapmaya ve O’nun emirlerine teslim olmaya davet ediyorum.” (Daha sonra onlar için Kur’an-ı Kerim’den birkaç ayet okudu.)

Necran heyeti: “İslam’dan maksadın, alemlerin yegane Rabbine imansa biz daha önceden iman etmiş ve onun hükümleriyla amel ediyoruz.”

Resulullah: “İslam’ın alametleri var ve sizin bazı hareketleriniz gerçek İslam’ı kabul etmediğinizi gösteriyor. Haç’a taptığınız, domuz etinden sakınmadığınız ve Allah’ın oğlu olduğunu söylediğiniz halde yegane Allah’a taptığınızı nasıl söyleyebilirsiniz.”

Necran heyeti: “Biz onu (Hz.İsa’yı) ilah biliyoruz; çünkü o ölüleri diriltiyor, hastalara şifa veriyor, çamurdan kuş yapıp onu uçuruyordu ve bütün bu işler onun bir ilah olduğunu gösteriyor!”

Resulullah: “Hayır! O, Allah’ın yarattığı bir kuldur, onu Meryem’in rahminde kılan O’dur ve bu gücü de Allah ona vermişti.”

Necranlı heyetten biri: “O, Allah’ın oğludur; çünkü annesi Meryem hiç kimseyle evlenmeden onu doğurdu; dolayısıyla babası Allah’tır.”

O sırada  vahiy inerek Resulullah’a (sav)  dedi ki:  “Onlara de ki; Hz.İsa’nın (as)  durumu bu açıdan Hz.Adem’in (as) durumu gibidir; (Allah Teala)  onu sonsuz gücüyle anne ve babası olmaksızın  topraktan yarattı.(“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.” Al-i İmran-59) Babasının  olmaması onun Allah’ın oğlu olduğuna delilse o halde Hz.Adem buna daha layıktır; çünkü Adem’in ne annesi vardı ne de babası!”

Necran heyeti: “Sizin sözleriniz bizi ikna etmiyor.”

O sırada mübahele ayeti nazil oldu ve Resulullah(sav)’a kendisiyle tartışan, cedelleşen ve hakkı kabul etmeyen kimseleri mübaheleye davet etmesi emredildi; bunun üzerine Resulullah(sav); “Gelin Allah’a yalvaralım ve lanetini yalancıların üzerine kılalım” buyurdu.

Bunun üzerine her iki taraf meseleyi mübaheleyle halletmeye karar verdiler ve birgün sonra  her iki tarafın mübaheleye hazır olması kararlaştırıldı.

Mübahele ayetinde Allah Teala Resulullah(sav)’a erediyor ki; bütün bu delillerden sonra artık yine Hz.İsa (as) hakkında seninle tartışır ve cidala girişirlerse onları mübaheleye davet et ve de ki; çocuklarını, kadınlarını getirsinler; sen de çocuklarını ve kadınlarını götür ve Allah Teala’nın yalahcıyı rezil etmesi için dua edin.

Yukarda söylendiği şekilde mübahele, o zamana kadar arapların arasında belki de benzeri yoktu ve bu davet Resulullah(sav)’ın davasının doğruluğunu açıkça gösteriyordu.

Tam anlamıla Allah Teala ile ilişki ve irtibatı olmayan bir kimsenin böyle bir olaya teşebbüs etmesine imkan var mı?! Muhaliflerini çağırarak, gelin Allah’a yalvaralım ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini isteyelim ve siz sonuçta Allah Teala’nın yalancıyı nasıl cezalandırdığını çok beklemeden hemen göreceksiniz.

Kesinlikle böyle bir işe girişmek çok tehlikelidir ve eğer duası kabul olmayacak olur da muhalifler cezalandırılmazsa bunun sonucunda mübaheleye davet eden kişi rezil olacaktır sonunda. İşin sonucuna kesinlikle güvenmeyen akıllı bir kimse bu tehlikeyi görmezlikten gelerek böyle bir işe girişebilir mi? İşte bu yüzdendir ki, Resulullah(sav)’ın onları mübaheleye davet etmesi, getirdiği dinin hak olduğunu açıkça ispatlıyordu.

Hadislerden anlaşıldığına göre mübaheleden bahsedilince Necran hristiyanlarının temsilcileri bu konuda etraflıca düşünmek için Resulullah(sav)’tan kendilerine zaman tanımasını istediler, kendi ileri gelenleriyle görüşüp danıştılar ve sonuçta psikolojik bir noktadan kaynaklanan bir karara vardılar ve kendi adamlarına dediler ki, Muhammed(sav)’in gürültü çıkararak, bir kalabalıkla mübaheleye geldiğini görürseniz korkmayın onunla mübahele edin; çünkü bu onun gerçekçi olmadığını göstermektedir; ancak kendi yakınlarından sadece özel birkaç kişiyle ve küçük çocuklarıyla  mübaheleye geldiğini görürseniz bilin ki o Allah’ın peygamberidir, onunla mübahele etmek tehlikelidir; bu durumda mübaheleden sakının!

Hristiyanlar önceden belirtilmiş şehrin dışındaki yere gittiler ve Resulullah(sav) da torunu Hüseyin kucağında, Hasan’ın elini tutmuş, Fatıma arkısında ve Ali’de Fatıma’nın arkasında hareket ettiği halde mübahele yerine geliyorlardı. Resulullah(sav) onlara, “Ben dua ettiğim zaman siz de amin deyin” diye tenbih ediyordu.

Necran piskoposu Resul-i Ekrem’in(sav) yanında gelenlerin kim olduğunu sorduğunda dediler ki: “Bu amcasının oğlu, kızı Fatıma’nın kocası ve kendi yanında herkesten daha sevimli olan (Ali)’dır, bu ikisi kızı Fatıma’nın Ali’den olan çocuklarıdır ve bu kadın ise, insanlar arasında en çok sevdiği kızı Fatıma’dır.”

Fahr-i Razi Tefsir-i Kebir’inde diyor ki: O gün Resulullah(sav) yünden dokunmuş olan siyah bir elbise giymişti…

Necran hristiyanları bu etkileyici manevi sahneyi görünce dehşete kapıldılar; Resulullah(sav)  ciğer parelerini, en aziz kimselerini getirmişti mübahele için; masum yavrucuklarını getirmişti. Bambaşka bir heybet ve haşmet vardı gelenlerde; bu hareketiyle sadece kendisini tehlikeye atmayı göz önüne almakla kalmayıp biricik kızını ve torunlarını da getirmişti. Hak olduğunda en küçük bir şüphesi olsaydı azizleri ve en çok sevdiği kimseler için Allah’ın azabına razı olmazdı; Resulullah(sav)’ın sadece kendisi şahsen hristiyanların başlarıyla lanetleşmesi gerekirken Ehl-i Beyt’inden en yakınlarınıda mübaheleye getirmesi davasının hak olduğu içindi. Allah-u Teala herkesin kalbinde karısının çocuklarının sevgisini yerleştirmiştir; öyle ki herkes kendi canını tehlikeye atarak onları korumaya çalışır, ancak kendisini korumak için onları tehlikeye atmaya razı olmaz; dolayısıyla ayette de ilk önce çocukları, ikinci sırada kadınları ve en sonda da nefisleri zikredilmiştir; güya Resulullah(sav) onları mübaheleye davet ederek, gelin ey hristiyanlar! Tüm varlığımızla birbirimizle lanetleşelim ve Allah’ın lanetini tüm yalancıların üzerine kılalım; öyle ki bu lanet çoluk-çocuğumuzun da üzerine olsun  dü sonuçta yalancının soyu yeryüzünden kesilsin ve batıldan bir eser bile kalmasın.

Bu manzarayı gören Necran piskoposu dedi ki: “Ben öyle çehreler görüyorum ki, Allah’tan en büyük dağları yerinden koparmasını, dağıtmasını isteseler duaları hemen kabul olur ve dağlar dağılıverir. Bu nurlu çehrelerle mübahele edecek olursak hepimiz yok oluruz ve Allah’ın azabı yeryüzündeki bütün hristiyanları kapsamına alabilir ve kıyamet gününe kadar dünyada bir hristiyan bile kalmaz.”Necran hristiyanları mübaheleden sakınarak anlaşmaya karar verdiler ve her yıl bir miktar cizye vererek İslam’ın meziyetlerinden yararlanmaları kararlaştırıldı.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem (sav) buyurdu ki: “Canım elinde olan Allah’a andolsun ki  eğer benimle mübahele edecek olsalardı masholup maymun ve domuzlara dönüşürlerdi ve –bu- çölde tutuşan ateşte yanıverirlerdi ve ateşin eteği Necran’a kadar uzanırdı.”

Ayyaşi’den nakledilmiştir ki: Resulullah(sav) mübahele günü mübahele için getirdiği, yanındaki dört kişiyi siyah renkteki abasının altına alarak şu ayeti okudu: “Ey Ehl-i Beyt, doğrusu Allah pisliği sizden gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler.” (Ahzab-33)

Ehl-i Beyt’in Üstünlük ve Azametini Gösteren Canlı Bir Belge

Alevi ve Ehl-i Sünnet müfessirleri mübahele ayetinin Resulullah(sav)’ın Ehl-i Beyt’i hakkında indiğini açıklamış ve Resulullah(sav)’ın zevceleri ve ashabından hiç birini değil, sadece iki torunu Hasan ve Hüseyin’i(as), kızı Fatıma(as) ve Hz.Ali(as)’yi götürdüğünü bildirmişlerdir. Bu demektir ki, ayette geçen “evlatlarımızı” kelimesinden  maksat sadece Hasan ve Hüseyin’dir ve “kadınlarımız” kelimesinden maksat Hz.Fatıma(sa) ve “nefislerimiz” kelimesindende sadece Hz.Ali(as) kastediliyor ki bu konuda çok sayıda hadisler de nakledilmiştir.

Kazi Nurullah-i Şuşteri “İlkak-ul Hak” adlı nefis kitabının yeni baskı 3.cildinde sayfa 46’da diyor ki:

“Mübahele ayetinde geçen “evlatlarımızı” kelimesinden maksadın Hasan’la Hüseyin (as) olduğu, “kadınlarımız”’dan Hz.Fatıma(sa) ve “nefislerimiz”’den maksadın da Hz.Ali(as)’nin olduğu konusunda müfessirler ittifak etmişlerdir.”

Daha sonra aynı kitabın dipnotunda, Mübahele ayetinin Ehl-i Beyt hakkında indiğine tasrih eden büyük Ehl-i Sünnet alimlerinden yaklaşık altmış kişinin ismini kaydediyor ki kitabının 46. Sayfasından 76’ya kadar onların isimlerini ve kitaplarını genişçe zikrediyor.

Bu konuyu açıkça kaydeden Meşhur Ehl-i Sünnet bilginlerinden bazıları şunlardır:

1-Müslim b.Hacca-i meşhur “Sahih” adlı kitabında, C.7, S.120’de, Muhammedali Sabih-Mısın, basımı. Bu kitap Ehl-i Sünnet’in altı hadis, kaynağından (Kütüb-i Sitte’den) biridir.

2-Ahmed b.Hanbel, “Müsned” kitabında C.1, S.185, Mısır basımı.

3-Taberi meşhur tefsirinde mübahele ayetinin tefsirinde, C.3, S.192, Meymeneyi-Mısır basımı

4-Hakim “müstedrek”inde C.3, S.150, Haydarabad-Deken basımı.

5-Hafız Ebu Nuaym-i İsfahani, “Delail-un Nübüvvet” adlı kitabında, S.197, Haydarabad  basımı.

6-Vahidi Nişaburi, “Esbab-un Nüzul” adlı kitabında, S.74, el-Hindiyye basımı.

7-Fahr-ur Razi meşhur Tefsirinde, C.8, S.85, el-Behiyye-Mısır basımı.

8-İbni-i Esir, “Cami-ul Usul” adlı kitabında, C.9, S.470, Sünnet-ul Muhammediyye-Mısır basımı.

9-İbn-i Cevzi, “Tezkiret-ül Havas” adlı kitabında, S.17, Necef  basımı.

10-Kazi Beyzavi kendi Tefsirinde, C.2, S.22, Mustafa Muhammed-Mısır basımı.

11-Alusi, “Ruh-ul Meani” adlı tefsirinde, C.3, S.167, Muniriyye-Mısır basımı.

12-Meşhur müfessir Tantavi “el-Cevahir” adlı kitab., C.2, S.120, Mısır basımı.

13-Zemahşeri, “Keşşaf” adlı tefsir., C.1, S.193, Mustafa Muhammed, Mısır bas.

14- Hafız Ahmed b.Hacer-i Askalani, “el-İsabe” adlı kitabında, C.2, S.503, Mustafa Muhammed, Mısır basımı.

15-İbn-i Sabbağ, “el-Fusul-il Muhimme” adlı kitabında, S.108, Necef basımı.

16-Allame Kurtubi, “el-Cami-u li Ahkam-il Kur’an” adlı eserinde, C.3, S.104, 1936, Mısır basımı.

Yine Sahin-i Tirmizi ve diğer Ehl-i Sünnet kaynaklarına müracaat edilsin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.