AleviSesi

Alevilik, Hz. Ali (a.s)'ın yolundan gitmektir.

Temel İnançlar (Usul-u Din)

Tevhid (Allah İnancı) 3

Allah’ın Sıfatları Hakkında

Cemal ve Kemal sıfatlarının, yani İlim, Kudret, Gına, İrade, Hayat gibi subuti sıfatların tümünün, zatına muzaf sıfatlar olmayıp zatının aynı olduğuna inanmaktayız. Vücudu, ancak zati vücuddur; kudreti, hayatı dolayısıyladır ve hayatı, kudretidir. Daimi diri olduğundan gücü yetendir, gücü yeten olması dolayısıyla da daimidir. Sıfatlarında ve varlığında bir ikilik olamaz; öbür kemal sıfatlarında da hal böyledir.

Sıfatlar, mefhumları bakımından muhtelif görünmekle beraber hakikatleri ve varlıkları bakımından birdir; çünkü bu sıfatların varlıklarında bir ayrılık farz edilse, vücudda da teaddüd icabeder; bu ise tevhid inancına zıttır.

Yaratmak, rızık vermek, evveli olmamak, yücelik gibi izafi olan subuti sıfatlar da, gerçekte bir tek sıfata, yarattıklarına her an kayyum oluş sıfatına racidir, sıfat, eserlerinin, hükümlerinin ihtilafına rağmen bir tek sıfattan ibarettir.

Celal sıfatları dediğimiz selbi sıfatlarsa, O’nda bulunmasına imkan olmayan sıfatlardır. Cisim oluş, hareket ve sükunda bulunuş, ağırlığa, hafifliğe sahip olmak vesaire gibi sıfatlar, O’nda bulunamaz; bütün noksan sıfatları, Zat-ı Bari’den selbetmek vacibdir; hatta bunların varlığındaki imkan dahi Zat-ı Bari’den selb edilmelidir.Böylece selbi sıfatlar, kemal sıfatlarına, sübuti sıfatlara raci olur. Allah-u Teala, her hususta, zatı bakımından birdir, vahid ve samed olması dolayısıyla da terkibden ve bütün selbi sıfatlardan münezzehtir.

Sübuti sıfatların selbi sıfatlara ircai dolayısıyla zatın mahz-ı vücud oluşu, sıfatlarının ayn-ı zat olması ve her türlü noksan sıfatlardan münezzeh bulunuşu, vücudla ademin aynı kıyasını uyandırmamalıdır. Sübuti sıfatların, zatdan ayrı mülahazası, kadim varlıkların taaddüdü ve  Vacib’ül Vücud’un şerikleri bulunduğu sonucuna varır. Hz.Emir-el Müminin Ali(as) ve Seyyid’ül Muvahhidin (as) buyuruyorlar ki: “Öz doğruluğunun kemali, O’nu noksan sıfatlardan tenzih etmektir; çünkü bilmek gerektir ki ne sıfat söylenirse söylensin, o sıfatla vasfedilemez; her sıfat, vasfedilenden gayrıdır; onunla bilinemez, O’nu vasfetmeye kalkışan, O’nu bir başkasına eşit etmiş sayılır. Başkasını O’na eşit sayan, ikiliğe düşmüş olur. İkiliğe düşen, tecezzisini kaail olur; tecezzisini kaail olan, O’nu tanımamış olur….”

Ortağı, benzeri olmayan, bütün kainatın yaratıcısı olan tek, bir İlah’ın varlığına, varlığının zorunlu olduğuna inanıyoruz. “Onun gibi bir şey yoktur. O işitendir, görendir.”(Şura-11) O, kendi haber verdiği gibidir. “De ki: Allah tektir; Allah samed’dir(Herşey O’na muhtaçtır, hiçbir ihtiyacı olmayandır.) Doğurmamış ve doğrulmamıştır. Hiçbir kimse de O’nun dengi benzeri değildir.”(İhlas Suresi)

Allah’ın isimleri’nin kısa anlamı:

Huvallahüllezi la ilahe illa hu:

Allah’ınbütün diğer adlarını kendinde toplayan adlar adıdır:

“İsm-i azam”: En yüce ismidir. Şu manaya gelir:

O öyle bir Allah’tır ki ondan başka tapılacak hiçbir nesne-ilah yoktur.

Er Rahman: Rahmeti-Yardımı-Koruyuculuğu her şeyin içinde ve üstünde.

Er Rahim: Merhameti rahmanıyla birlikte her şeyin içinde ve üstünde.

El Melik: Mülkü-Tasarrufu bir an dahi yok olmayandır.

El Kuddüs: O noksansızdır.

Es-Selam: Selam ve Selametin ta kendisidir.

El Mümin: Güven verendir.

El Aziz: Mutlak galiptir.

Ey Cebbar:Yarattığı her şeyin hallerini ihtiyaçlarını verendir.

El Mütekebbir: Büyüklükte eşi olmayan.

El Halig: Yaratandır, Yaratacağı herşeyi bilimi gereğince yaratıp, takdir edendir, değerlendirendir.

El Bari: Yoktan var eden.

El Müsavvir: Yarattıklarına öz ve biçim verendir.

El Gaffar: Büyük (Mutlak) Affedicidir.

El Kahhar: İstediğini yapar; Hakimdir. Dilediğine karşı duranları kahreder.

El-Vehhab: Her çeşitten nimeti durmadan bağışlayandır.

Er Rezzak: Herşeye yararlanacaklarını verir, İhtiyaçlarını giderir.

El Fettah: Zorlukları aşıp kolaylaştırıcıdır.

El Alim: Herşeyi çok iyi(Mutlak) bilir.

El Kabid: Sıkar ve Daraltır.

El Basıt: Açar ve Genişletir.

El Halid: Yukarıdan aşağıya indirip alçaltır.

Er Rafi: Yukarı çıkarıp yükseltir.

El Müizz: İzzet verip ağırlayandır.

El Müzill: Zillete düşürüp horlar.

El Semi: Mutlak işitendir. İşitmediği bir şey yoktur.

El Basir: Mutlak görendir. Görmediği bir şey yoktur.

El Hakem: Hükmeder ve Hakkı yerine getirir.

El Adil: Mutlak Adaletlidir.

El Latif: Bilmesi, en ince ayrıntılara nüfuz eder.

El Habir: Haberdardır, Haberi olmadığı şey yoktur.

El Halim: Mutlak Hoşgörülüdür.

El Aziym: Azmi Mutlaktır.

El Gafur: Affedicidir.

Eş Şekur: Şükredilendir. Teşekkürü kıymet bilişi mutlaktır.

El Aliyy: Yücelişi eşsizdir.

El Kebir: Tektir, Vasfolunmaktan büyüktür.

El Hafiz: Herşeyi bilir ve korur.

El Mukit: Herşeyin azığını verir, İhtiyacını karşılar.

El Hasib: Herşeyin tüm(ince) hesabını bilir.

El Celil: Mutlak Uludur.

El Kerim: Cömertliği sonsuzdur.(Mutlaktır)

El Rakip: Kontrolü mutlaktır. Her an her şeyinkontrolü elindedir.

El Mucib: İstekleri yerine getirendir.

El Vasi: Sonsuz genişliktedir.

El Hakim: Hüküm ve Hikmet sahibidir.

El Vedud: Kendine uyanları korur zenginliğine katar.

El Mecid: Şanı yüceler yücesidir.

El Bais: Yeniden diriltendir.

Eş Şehid: Her zaman, her yerde hazır ve nazırdır, her şeye şahiddir.

El Hakk: Varlığı kalıcıdır, mutlaktır.

El Vekil: İşlerin vekilidir, herşeyi herkes yerine en iyisini yapar. Üzerine aldığı, taahhüt ettiği şeyleri yapar.

El Kaviyy: Gücü her şeye yeter.

El Veliyy: Dosttur, koruyucudur, Müminlerin Dostudur, Koruyucusudur.

El Metin: Mutlak dayanıklıdır, gücü mutlak köklüdür.

El Hamid: Kendisine saygıyla şükredilendir.

El  Muhsi: Herşeyin sayısını bilir.

El Mübdi: Yarattıklarını örneksiz ve maddesiz yaratandır. Ol demesi yeterlidir.

El Müid: Öldüren ve Diriltendir.

El Muhyi: Bağışlayıp sağlık verir.

El Mümit: Ölüm onun elindedir.

El Hayy: Mutlak hayattadır, canlıdır.

El Kayyum: Her şey onunla vardır.

El Vahid: Unutmaz.

El Macid: Değeri sonsuzdur.

El Ehad: Ortağı, eşi benzeri yoktur.

Es Samed: İhtiyaçsızdır. İhtiyaçların giderilmesi ızdırabların, mutsuzlukların son bulması için başvurulabilecek tek merciidir.

El Gadir: Her şeye her an gücü yeter, Her şeyi her an yapabilecek güce sahiptir.

El Muktedir: Her türlü gücün tasarrufu ondadır.

El Mukaddim: Dilediğini öne alır.

El Muahhir: Dilediğini geri, arkaya alır.

El Evvel: O İlktir, Evveli yoktur.

El Ahir: Sonu yoktur, sonsuzdur.

El Zahir: Sayısız delillerle ispatlı olandır.

El Batın: Akıl alıcı değildir.

El Vali: En yüce yöneticidir.

El Müteali: Kendi yarattığı yaratıkların tanımlarından çok yücedir.

El Berr: Yarattıklarına karşı iyilik doludur.

El Tevvab: Tövbeleri kabul eder.

El Müntekim: Gereken cezaları verendir.

El Afüvv: Affedicidir, Günahları siler.

El Rauf: Acıması ve Esirgemesi boldur.

El Malik’ül mülk: Mülkün ezeli ebedi sahibidir.Mülkün ezeli-ebedi sahibi sadece Allah’tır.

El Zülcelali vel İkram: Azamet ve Saltanat ve İkram sahibidir.

El Maksit: Dengelidir, Dengeleyicidir.

El Cami: Toplayan-derleyendir.

El Ganiyy: İhtiyaçsızdır, bolluk doludur.

El Muğni: Zenginlikleri verendir.

El Mani: Engelleyendir.

Ed Darr: Izdırap ve zarar verendir.

El Naif: Hayır ve Yarar getirendir.

El Nur: İsteklerini nurlandıran aydınlatandır.

El Hadi: Murada erdirendir.

El Bedi: Örneksiz, benzersiz şaşırtıcı olayların ve yaratıkların yaratıcısıdır.

El Baki: Varlığının sonu yoktur, Kalıcıdır.

El Varis: Herşeyin tek varisidir, sahibidir.

El Reşid: Olgunluğu erişilmezdir.

Es Sabur: Çok sabırlıdır.

Şüphesiz ki, bu konuda aktaracağımız çok konu var. Daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenlerin; bu konuda yazılmış kitaplara başvurmalarını tavsiye ederiz.

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki; kim Allah’ı anlatırsa anlatsın, vasfederse, vasfetsin, tanıtırsa tanıtsın; Allah, anlatanın, anlatmasından, tanıtanın tanıtmasından, vasfedenin vasfetmesinden, daha yücedir.

İMAM ALİ RIZA (a.s) ‘ın Sözlerinde TEVHİD

Allah’a ibadet etmedeki ilk aşama onu tanımaktır; Allah’ı tanımanın temeli ise onu “bir” bilmektir. Allah Teala’yı bir bilmenin esası ise, onu zatının dışındaki sıfatları ondan uzak bilmektir. Çünkü insanın aklı şahitlik etmektedir ki; sıfat ve sıfatlandırılmış olan her şey yaratılmıştır. Her yaratılmış da şehadet etmektedir ki; kendisini yaratan bir yaratıcısı vardır ve o yaratıcı ne sıfattır, ne de sıfatlandırılmıştır. Her sıfat ve sıfatlandırılmış devamlı birlikte olmak zorundadır. İki şeyin devamlı birlikte olması ise, onların sonradan yaratılan olduğuna delalet eder. Sonradan olmak ise, ezeli olmakla çelişmektedir. Öyleyse Allah Teala’nın özünü yaratıklarına benzeterek onu tanımaya çalışan gerçekte onu tanımamıştır. Allah Teala’nın özünü kavramaya çalışan gerçekte tevhide inanmamıştır; onun benzerinin olduğuna inanan, hakikatini anlamamıştır; onun benzerinin olduğuna inanan, hakikatini anlamamıştır; onun bir nihayeti olduğunu farz eden, onu tasdik etmemiştir; ona işaret etmek isteyen gerçekte ona doğru yönelmemiştir (başka bir yöne yönelmiş ve başka bir vücuda işaret etmiştir); onu tespih eden gerçekte onu kastetmemiştir; Allah’ın cüzleri olduğuna inana geçekte onun karşısında boyun eğmemiştir; akli gücü ile onun hakikatini derk etmek isteyen, gerçekte Allah’ı irade etmemiştir (ona doğru yönelmemiştir) Nefsi ve zatı vasıtasıyla tanınan her şey sonradan yaratılmıştır. Varlığı başkasının varlığına bağlı olan her şey muhtaç olduğu sebebe muhtaçtır. Allah Teala’nın varlığına, yaratıkları vasıtasıyla delil getirilmektedir. Akıl vasıtasıyla onu tanıma gerçekleşmekte ve fıtrat vesilesiyle de hüccet halka tamam olmaktadır. Allah’ın kulları yaratması, kendisiyle kulları arasında bir perdedir. Allah’ın kullarından uzaklığı (maddi ve mekansal bir uzaklık değil), onun varlığının kulların varlığının nitelikleriyle farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Yaratıkların bir başlangıcının olması, kullar için Allah’ın ezeli oluşuna bir delildir. Çünkü başlangıcı olan bir şey, başka bir şeyin başlangıç nedeni olamaz. Allah Teala’nın  mahluklarına vesile ve uzuvlar vermesi kendisinin bu vesilelere ihtiyaç duymadığının göstergesidir. Çünkü vesileler, sahibinin acizlik ve fakirliğinin göstergesidir. Onun isimleri tabir, fiilleri anlatma, zatı hakikat, özü mahluklardan  ayrılması, bekası ise diğer varlıkların sınırıdır. Allah’ı vasfetmeye kalkışan onu tanımamıştır. Onu düşüncesiyle kuşatmaya yeltenen gerçekte onu bırakıp başka bir şeyi kuşatmıştır; Allah’ın özünü kavramaya kalkışan yanılmıştır.

Kim Allah’ın nasıl olduğunu sorsa onu mahluklara benzetmişti; kim Allah’ın niçin, nasıl, hangi yoldan varolduğunu sorsa, onun için sebeb düşünmüştür; kim Allah ne zamandan beri vardır? Diye sorsa, onun için vakit tayin etmiştir;  kim Allah nerededir, diye sorsa onun mekanı olduğunu zannetmiştir; kim Allah’ın nereye kadar olduğunu sorsa, onun için mekan açısından bir son düşünmüştür; kim Allah ne zamana kadar vardır? Diye sorsa onun için zaman açısından bir son düşünmüştür, bir süre tanımıştır; her kim ona süre tanısa, onun için bir sınır çizmiştir; ona sınır çizen onu parçalar halinde düşünmüştür; parçalara ayıran da onu vasıflandırmıştır. Her kim onu vasfederse, sapıklığa düşmüştür.

Allah Teala mahlukların değişimiyle değişime uğramaz, o sınırlanmışın sınırlılığıyla da sınırlanmaz. Birdir ama, birliği sayısal değildir. O, zahirdir ama, ona dokunulamaz. Aşikardır ama, görülmez. Batın ve saklıdır ama, kullarında ayrı değildir. Uzaktır ama,uzaklığı mesafe açısından değildir. Yakındır ama, mekan yakınlığı yönünden değil. Latiftir ama, cisimsel olarak değil. Vardır ama, yokluktan sonra değil. Faildir ama, failliği mecbur olarak değildir. Karar alandır ama, fikirle değil. Tedbir edendir ama, hareketle değil. İrade edendir ama, vesileyle değil. Duyan ve görendir ama, kulak ve gözle değil.

Zamanı ve mekanı yoktur. Uyuklamaz. Muhtelif sıfatlara sahip olmak, onu sınırlayamadığı gibi vesileler de onu sınırlayamaz. O hem zaman ve hem de yokluktan önce vardı. Bütün başlangıçlardan önce vardı. Duyu organlarını yaratması, onda duyu organı olmadığının delilidir. Cevherleri yaratması, onun cevherlerden teşkil olmadığının delilidir. Eşya arasındaki icat etmiş olduğu zıtlıktan kendisinde hiçbir zıtlığın olmadığı anlaşılmaktadır. İşler arasında icat ettiği ahenk ve birliktelikten kendisiyle birlikte olan hiçbir şeyin olmadığı anlaşılmaktadır. Aydınlık ve karanlık, açıklık ve gizlilik, kuruluk ve yaşlık, soğukluk ve sıcaklık arasında zıtlık icat etmiştir. Birbirinden uzak şeyleri birbirlerine yakınlaştırmış ve birbirlerine yakın olan şeyleri ise birbirinden ayırmıştır. Bunların ayrılık ve yakınlığı, onları yakınlaştıran ve uzaklaştıran birinin varlığına bir delildir.

Şu ayette: “Her şeyden iki çift yarattık, ta ki düşünüp öğüt alasınız.” (Zariyat/49) bahsedilen bu meseleye işaret etmektedir. Bununla öncelik ve sonralık arasında ayrılık icat etti ki kendisinin öncesi ve sonrasının olmadığı belli olsun. Yaratıklardaki içgüdüler, onlara bu güdüleri verenin güdüsüz olduğunun nişanesidir. Varlıklar arasındaki farklılık ve eksiklikler, onları bu şekilde yaratanın her türlü eksiklikten uzak olduğunun göstergesidir. Varlıkların zamanlı oluşları, onları zamanlı yaratanın zamansız olduğunun delilidir. Varlıkların bazılarını bazılarına saklı kıldı ki kendisiyle varlıklar arasında hiçbir hicabın olmadığı anlaşılsın.

O hiçbir varlığın olmadığı zaman Rab ve hiçbir mülkün olmadığı zaman malikti. O zaman ki, bilinebilecek hiçbir varlık yoktu Allah Teala bilendi. O zaman ki, hiçbir yaratık bu alemde yoktu o, yaratıcıydı. O zaman ki, duyulabilecek hiçbir şey yoktu o, işitendi. Allah Teala varlıkları yaratmaya başladığından beri değil; varlıkları yaratmadan ve icat etmeden önce de yaratıcı sıfatına sahipti. Nasıl olur da başka türlü düşünülebilir? Oysa ki, onun başlangıcı yoktur. Onu başlangıca delalet eden “den” ekiyle anarak bazı zamanlarda yok saymak mümkün değildir. O, devamlı ve bütün zamanlarda vardı. “Kad” (ki Arapça’da bir zamanın diğerine oranla yakınlığına delalet eder) kelimesi onun zamanının yakın, olduğunun göstergesi olamaz; çünkü bütün zamanlar ister uzak olsun, ister yakın, onun için birdir.

“Lealle” (“şayet” ve benzeri kelimeler ki, bizler arasında bir işin bir engelden dolayı olmama ihtimali olduğunda kullanılıyor) Allah Teala hakkında geçerli olamaz.(çünkü onun iradesinin vukusu kesindir.)

“Meta” ve “hine”(ne zaman ve o zaman) kelimeleri Allah Teala için zaman tayin etme manasında değildir. (Allah hakkında zaman kelimesini kullanma onun zamanın hudutları içinde olduğunun göstergesi değildir.)

Aynı şekilde, Allah hakkında “mea” (ile, birlikte) kelimesinin kullanılması onun başka bir şeyle birlikteliği manasında değildir.

Araç ve vesileler ancak kendileri ve kendileri gibi olan şeyleri sınırlayabilirler. Araç ve vesileler, Allah Teala’da değil, diğer varlıklarda tesir bırakabilirler. “Moz” (Zaman) Allah dışındaki varlıkların, kadim (önceliksiz ) olmamasına neden oldu. “Kad” (zamansal yakınlık) onların ezeli olmalarına engel oldu. “Levle” (olmasaydı) kelimesi onları mutlak kemalden uzaklaştırdı. Onlardaki ayrılık, onları ayıranın vücudunun delilidir. Onlardaki farklılıklar, bu farklılıkları var edenin varlığını açıklamıştır. Varlıkların yaratıcısı o, varlıklar vasıtasıyla zihninde tecelli etmiş ve onlar vesilesiyle gözlerden saklanmıştır. Fikirler için Allah’ın varlığına delil getirmenin ölçüsü yine varlıkların kendisi olmuştur. Varlıklarda değişimi öngörmüş; delillerini varlıkların esası üzerine bina etmiştir. Allah Teala kendi birliğine ikrarı, bu varlıklara varlıkları vesilesiyle tanıtmıştır (ilham etmiştir). Allah Teala’nın tasdiki akıllar vasıtasıyla gerçekleşir. Allah’a ikrarla iman kemale erer. Marifet olmadan dindarlık olmaz. İhlas olmadan da marifet elde edilmez. Allah Teala’yı yarattıklarına benzetmekle ihlas olmaz. Teşbih için sıfat ispat etmekle (Allah’ın zatına izafi bir sıfat eklemekle reddetmek, teşbih inancını reddetmek) olmaz. Öyleyse yaratıkta olan her şey, onun yaratıcısında bulunmaz. Yaratıkta mümkün olan her şey, onu icat edende imkansızdır. Onda hareket ve durgunluk tasavvur edilemez. Nasıl olur da kendi yarattığı şey, kendisinde varolabilir? Ya da nasıl olabilir ki, kendisinin yarattığı bir şey onun kendisine dönebilir(nasıl onun bir mısdakı olabilir)? Eğer böyle olsaydı, zatında noksanlık meydana gelir, künhü (özü) kısımlara ayrılır (birliği bozulur) ve ezelliği imkansızlaşırdı. Neticede yaratıcı, ayrı yaratılan gibi olurdu.

Eğer onun için arka taraf tasavvur edilirse, ön taraf da tasavvur edilmiş olur. Eğer onun için tamam olmak düşünülse, noksanlık da düşünülür. Eğer sonradan varolma onun için imkansız olmasaydı, ezelilik nasıl onun için söz konusu olabilir? İcat olmaktan imkansız olmayan, eşyayı nasıl icat edebilir? Eğer böyle olmuş olsaydı yaratılmış olmanın alametleri onda varolmuş olurdu. O zamanda diğer varlıklar onun nişanesi olmaz, onun kendisi (başka bir varlık için) nişane olurdu.

İmkansızlık dahilinde bile sözün, delil olabilmesi mümkün değildir; Allah hakkında cevab da değildir. Aksi takdirde Allah’ın yüceliği ve saygınlığı söz konusu olmaz. Böyle bir sözü halka beyan etmemek haksızlık değildir. Gerçekte ezeli olan (başlangıç söz konusu olmayan) “bir”den fazla ve bileşik olamaz; başlangıcı olmayan da mahluk olamaz. Ezeli olan bir varlıkta ikilik ve başlangıcı olmayan bir varlığın başlangıcı olması imkansızdır. Yüce ve büyük olan Allah’tan başka ilah yoktur. Allah’ın dengi olduğunu söyleyenler (ona şirk koşanlar) yalancı, yoldan çıkmış ve açık bir hüsran içindedirler. Allah’ın selamı Muhammed (s.a.a)’e ve onun pak Ehl-i Beyt’ine olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.