AleviSesi

Alevilik, Hz. Ali (a.s)'ın yolundan gitmektir.

Sizden Gelenler

Sahte Hadis

1- Aşer-i Mübeşşere Hadisi Üzerine

Senet Açısından:

1-Evvela bu hadis en muteber hadis kaynağı kabul edilen Buhari ve Müslim’de nakledilmemiştir. Halbuki Ehl-i Sünnetten bir çoğu Buhari ve Müslim’de olmayan bir hadis (aleyhlerinde olduğu zaman) hemen Buhari ve Müslim nakletmediği için hadisin reddine kalkışıyorlar.

2-Bu hadis iki sahabiden nakledilmiştir ki ikisi de bu hadise göre, müjdelenen on kişinin içerisindedir. Birisi Abdurrahman b. Avf, diğeri ise Said b. Zeyd. Bu ise sadakat ve taharetleri başka delillerle sabit olamayan kimseler hakkında, kendilerine yönelik bir tezkiye ve medhiye niteliğini taşıdığını için şüphe ve şaibeye muciptir.

3-Hadisin Abdurrahman kanalıyla sadece bir kişinin babası kanalıyla bir defasında Abdurrahman b. Avf’tan, bir defasında ise direk olarak Resul-i Ekrem’den nakledilmiştir. Bu ise Abdurrahman b. Hamid’in, babası Hamid b. Abdurrahman ez-Zuhri’den ettiği rivâyettir.

Bu senet esastan batıl bir senettir. Zira Hamid b. Abdurrahman ez-Zuhri evvela sahabi değil, tabîî olduğu için Resulullah’tan direk nakli söz konusu olamaz; saniyen Abdurrahman b. Avf’tan nakli de doğru değildir; zira bu adam hal tercemesinde kaydedildiği üzere Hicrî 32. yılında, tam Abdurrahman b. Avf’ın vefat ettiği senede veya ondan bir sene sonra dünyaya gelmiştir. (Tehzib-üt Tehzib ve diğer Rical  kitaplarına bakılsın.)

Böylece bu rivâyetin senedi kopuk bir senet olduğu için muteber sayılmaz.

4- Hadisin nakledildiği diğer sahabi ise Said b. Zeyd’dir.

Bu hadis iki senedle Said’den nakledilmiştir. Hadisin metnine bakıldığında, da görüldüğü gibi Said’in bu hadisi Muâviye zamanında Kûfe’de, Kûfe mescidinde rivâyet nakledilmektedir.

Şimdi evvela sormak lazım, bu kadar aradan zaman geçmesine rağmen neden o güne kadar Said bu hadisi nakletmemiştir. Halbuki Peygamber’den sonra saha-beler,  ezcümle hadisteki isimler arasında çıkan ihtilaflar, kavgalar sırasında en çok bu tür hadislere ihtiyaç duyuluyordu. Eğer böyle bir hadis olsaydı hemen herkes ona sarılırdı. Halbuki tarih o zamana kadar böyle bir hadise herhangi birisi tarafından temessük edildiğini nakletmemiştir.

Burada iki ihtimal söz konusu olabilir; birincisi şu ki Said, Hz. Ali’ye (a.s) açıkça yapılan hakaretlere karşı onu savunmanın tek yolunu, onu da o gün kabul gören bazı meşhur sahabilerin de yanına koyarak, cennetlik olduklarını, dolayısıyla hakaret edilmemesi gerektiğini vurgulamakta gördüğü için böyle bir yola baş vurmuştur.

Bundan da daha güçlü ihtimal şu ki, Said tarihlerin de yazdığı gibi Kûfe’de bu-lunduğunda, Muaviye’nin valisinin ve Muaviye taraftarlarının Hz. Ali’ye (a.s.) yaptıkları hakaretlere karşı gelmesi, artı Yezid veliaht tayin edildiğinde de biat etmeyip Mervan’la sert tartışmaya girdikten sonra, Muaviye’nin  hilelerinden ve başına gelecek tehlikelerden korkarak kendisini bir nebze emniyete almak için bu rivayeti uydurup, ben Ali’yi de, muhaliflerini de seviyorum imajı vermek istemiş olabilir.

Yoksa birbiriyle taban tabana zıt düşünce ve tavırlar sergileyen, hatta birbiriyle savaşan on kişinin hepsinin de cennetlik olması nasıl düşünülebilir?

Bu çelişkileri gözleriyle görmek için, tarafsız bir gözle konuyla ilgili değişik kaynakları araştıran kimseler bunun açık örneklerine sık sık  rastlayabilirler. Bu on kişi arasında yaşanan ihtilaf ve sürtüşmeler hakkında detaylı bilgi sahibi olmak isteyen kimselere bizzat Ehl-i Sünnet kaynaklarından gerekli bilgi ve belgeler sunmamız mümkündür.

Hatırlatılması  gereken bir diğer husus şudur ki, faraza bu hadis doğru bile olsa, bunun benzeri olan diğer bir kısım sahabinin cennetlik olduklarını isimleriyle vurgulayan ve senet açısından daha güçlü ve daha sahih olan hadisler de bulunduğu halde neden sadece bu hadis dillere destan olmuştur? Öyle ki mesela İmâm Ahmet b. Hanbel “Bu on kişinin dışında kimseye, ‘şu cennetliktir’ denmesi câiz değildir” demektedir.  (Cela-ül Ayneyn, S.118)

Mesela Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında:

“Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir” diye buyurduğu hadis ittifakla sahih olarak kabul edilmiyor mu?

Yine: “Hasan ve Hüseyin’in, dedeleri, babaları, anneleri, amcaları, halaları, teyzeleri, kendileri ve ikisini sevenlerin hepsi cennettedir” buyurmamış mıdır?!  (Tabarani, Kebir ve Evsat’ında)

Yine sahih senetle şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Hiç şüphesiz cennet şu dört kişiye müştaktır: Ali b. Ebi Tâlib, Ammâr b. Yâsir, Selmân-ı Fârisî ve Mikdad.”

Yine şöyle buyurmuştur:

“Cennet üç kişiye müştaktır, Ali, Ammar ve Bilal.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.