AleviSesi

Alevilik, Hz. Ali (a.s)'ın yolundan gitmektir.

Tarihte ki Olaylar

Kerbela

Hicretin 61. Yılında ve muharrem ayının Onuncu günü(Aşura Günü) meydana gelen bir olay halen yürekleri sızlatmaya devam etmektedir. Neydu bu olay? Ve neden unutulmuyordu? Olayın tarafları kimlerdi? Ve dertleri neydi?

İnsanlık tarihinin her döneminde aydınlığın ve karanlığın, hakkın ve batılın, zalimliğin ve mazlumluğun şahsında tecelli ettiği taraflar vardır ve bunlar arasında şiddetli mücadeleler vardır. Zaten tarihi yönlendiren temel çelişkide bu iki güç arasındaki mücadeledir.

Bir zaman olmuş bu Habil ile Kabil arasında olmuş, bir dönemde Hz.Musa(as) ile Firavun, bir dönemde Hz.İbrahim(as) ile Nemrud yine bir dönemde Hz.İsa(as) ile Roma İmparatoru arasında tarihi yönlendiren, gerçek anlamda tarihe yön veren, tarihi değiştiren hadiseler meydana gelmiştir. Yine bu mücadeleler Hz.Muhammed(sav) ile Ebu Süfyan arasında, Hz.Ali(as) ile Mauviye arasında devam etmiştir.

İslamiyet insanlık tarihini açıklarken temel çelişki olarak Vahiy çizgisinde olanlar ile bu çizgiye karşı olanların mücadelesine dikkat çeker ve bu çizgiyi HAK VE BATILIN savaşı olarak isimlendirir. İnsanlık tarihi boyunca vahiy muhatabı olan Resuller ve nebiler gelmiş onların takibcileri vasileri, imamları ve salih dostları gelmiş ve insanoğluna yol göstermiş, yön göstermiş ve bir ve hep aynı noktaya davet etmişlerdir. Yine tüm bu davetcilerin karşısına birtakım güçler çıkmış ve karşı koymuşlardır ve bu karşılıklı mücadele kıyamete kadarda sürüp gidecektir. hadislerde belirtildiği üzere 124 bin resul ve nebi gönderilmiş ve bunların dostlarıda aynı davet üzere çaba harcamışlardır. Tarihin her döneminde bu iki ucu, kutbu şahsında temsil eden şahıslar yada örgütlenmeler olmuştur. İşte kutsal kitabımız Kur’an bizleri “Düşünmeye, Akletmeye” çağırırken “TARİHE BAKMAYA”da çağırmaktadır. Tarihe sağlıklı bir bakış günümüzünde birçok problemini çözmeye yarayacaktır. Tarihe bakışda birçok ibretler ve dersler vardır tarihdeki yanılgılar bizler için örnek derslerdir. İnsanların gittikleri yolu doğru zannetmeleri önemli değildir. Önemli olan gidilen yolun gerçekten doğru olup olmadığıdır. Zannetmek ve gerçek farklı şeylerdir, insanların çoğu zanlarına uyarlar ve bu nedenlede gerçek yolu bulamazlar.

İşte hicri 61. Yılda da zanlarına uyanlar yezid gibi bir zalimin peşine giderek, onun propagandalarına kanarak yada çeşitli nedenlerle ondan korkarak yada birşeyler umarak Hz.Hüseyin(as) gibi ilahi makamlarda kutsanmış ayet ve hadislerle övülmüş hakikat abidesi bir şahsın karşısına çıkmışlardı. Onu ve dostlarını öldürerek iyi bir iş yapmış olacaklarını zannediyorlardı. Nefislerindeki yanlışlıkları düzeltememişler ve en büyük yanılgılara sevk edilmişlerdi. Güzel bir iş yapıyoruz zannıyla çok kötü bir işe talip olmuşlar Hakkın dönemdeki temsilcisi Hz.Hüseyin(as)’in karşısına çıkmışlardı. Kimisi cahillikten, kimisi zalimlikten dolayı bu büyük yanılgıya düşmüşlerdi. İmam Cafer-i Sadık(as)’ın yorumuyla “yezidin ordusundaki bu kişiler Hz.Hüseyin(as)’i asi olarak kabul ediyor ve onu meşru otoriteye başkaldırdığı için öldürüp cennete gitmeyi umuyorlar, zannediyorlardı.” Otoriteye başkaldıran Hz.Hüseyin(as)’in aslında meşru otorite olduğu gerçeğini göremiyorlardı. Meşru zannettikleri yezidi otoritenin aslında zulmün o dönemki yegane kaynağı olduğunu göremiyorlardı. Ölçülerini öylesine karıştırmışlar ve akılları öylesine şaşırmıştı ki iki uç odak olan Hz.Hüseyin(as) ile Yezid arasındaki farkı dahi göremiyecek duruma düşmüşlerdi.

Hicri 61. Yılda küfe haklı Hz.Hüseyin(as)’e mektuplar göndererek onu davasında destekleyeceklerini ve her konuda yardımcı olacaklarını bildirmişlerdi. Hz.Hüseyin(as) bu davete uymak zorundaydı, çünkü eğer küfeliler sözlerinde dururlarsa küfede merkezi bir güç oluşturacak ve küfe merkezli bu güç uyanık ve bilinçli müslümanlara önderlik yapan Hz.Hüseyin(as)’in liderliğinde yezidin saltanatını başına yıkacak ve zulüm dolu topraklara ADALET GÜNEŞİ DOĞACAKTI.

Yada küfeliler sözlerinden dönerse Hz.Hüseyin(as) onlara hücceti tamamlamış olacak ve küfelilerin mahşerde hiçbir savunma hakları olmayacaktı. Eğer Hz.Hüseyin(as) davete gitmeseydi küfeliler ve tarih onu hep kaçmakla suçlayacak ve onun çabasını boğmuk isteyecekti. Hz.Hüseyin(as) tüm bu durumların bilincindeyki. Küfelilere yazdığı son mektubunda şöyle diyordu:

“…. Ama eğer siz sözünüzü tutmayarak pişman oluyor ve bundan utanıyorsanız, bu durum geçmişte örneği olmayan yeni bir şey değildir. Çünkü geçmişte babama, kardeşime ve en son kuzenime (Elçi Müslüm’e) benzeri şekilde davranan sizlerdiniz. Eğer durum böyleyse o zaman siz kendi hayatınızı kendi ellerinizle yıkmakta, ebedi mutluluğun bütün kapılarını kapatmaktasınız. Bilinki Allah her zaman benim yardımcımdır ve koruyucumdur ve size ihtiyacı olan ben değilim…”

Mektup yazıldı ve Hz.Hüseyin(as) dostlarından Kays’a teslim edildi, Kays küfeye doğru hareket etti ancak ibni ziyad’ın muhafızlarının eline düştü ve öldürüldü. Onun şehadet haberi İmam Hüseyin(as)’i çok üzdü. Ağlayarak elini göğe kaldırdı ve onun için şöyle dua etti: “ALLAH’IM, BİZE VE ŞİİLERİMİZE (Dostlarımıza) SENİN YANINDA YÜCE BİR YER TAYİN ET VE ONLARA MERHAMETİN VE CÖMERTLİĞİNLE HÜKMET. GERÇEKTEN SENİN GÜCÜN HERŞEYE YETER.”

Kerbela denilen çöle Hz.Hüseyin(as) ve dostları Muharrem ayının birinci günü ayak bastılar ve 10 gün süreyle orada muhasara altında kaldılar ve onuncu gün anlamına gelen AŞURA GÜNÜ şehid oldular. Kerbela olayı Hz.Hüseyin(as) ve dostlarının bilinçli bir tercihidir, onlar bu sonucu bizzat istediler ve akıttıkları kanla tarihi dirilttiler, gelecek kuşaklara mesaj verdiler. Eğer bugün iyi veya kötü, doğru veya yanlışda olsa bir islami anlayış dünyada mevcutsa işte biz bunu o akıtılan kanlara borçluyuz aksi olsaydı emevi ve yezid hanedanı, saltanatı islamiyetin adını dahi silecekti ve yine bizler bu bugün Hz.Hüseyin(as) ile yezidin farklılıklarını belirleyebiliyor ve hangi saflarda olduklarını bilebiliyorsak bu ayrımı o kanlar sayesinde yapabiliyoruz yoksa bugün tarihden ders alamayan birçok müslüman gibi yezidi birçok şahsı önder olarak kabul edecektik belkide.

Kerbela amaç itibariyle günümüzde de yaşanmaktadır. Allah’ı, Resulünü, ahireti hiçe sayan, Oniki İmamları tanımayan yada inanmış gözükerek dünya menfaati güden şahıslar ve fikirler bugünde yaşamakta, savunulmakta ve yaşatılmaktadır. Üstelik ellerindeki tüm propaganda araçlarıyla insanların akıllarını muhakemelerini yok ederek onları muhakeme gücünden yoksun bırakarak onları adı yezid olmayan ama fikirleri yezidi olan yollarına davet etmektedirler. Ve yine günümüzde adları Hüseyin yada diğer İmamların adı olmayan ama çağırdıkları yol onların yolu olan insanlar ve gruplar yaşamaktadır. Kısaca Habilin, Musa’nın, İbrahim’in, Hz.İsa’nın, Hz.Peygamberin, Hz.Ali’nin İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in mücadelesi bugünde devam etmektedir. Tüm insanlar zanlarını ve atalarının kendilerine gösterdiği yolları bir tarafa bırakıp bu insanların yollarını bulmalıdırlar. Tüm insanlar İZZET ile ZİLLET arasında tercih yapmak zorundadırlar, gelecek kuşakların Hüseyni bir dünyada yada yezidi bir dünyada yaşayacakları sorunu bizim bugün yapacağımız seçime bağlıdır. Konuyu Hz.Muhammed(sav)’in bir hadisiyle bağlıyoruz, Şöyle diyor İslam Peygamberi; “YA ALİ, SEN VE SENİN ŞİALARIN (Taraftarların) KURTULUŞA ERECEKLERDİR.”

Ve bizde şöyle diyoruz: “NE MUTLU ALİ’NİN ŞİA’SI OLANLARA”

HZ.HÜSEYİN’İN KÜFE HALKINA SON MEKTUBU

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

Arkadaşlar, Büyükbabam Peygamberin şu hadisini biliyorsunuz:

“Bir topluluk kadir olan Allah’ın sınırlarını aşan, O’nun yasakladıklarına izin veren, Peygamberin sünnetine aksi hareket eden ve insanları zulüm ve kötülükle yönetip onlara zulmeden bir zalimle karşılaştıkları halde daha sessizliklerini sürdürüp bu zalimi durdurmak için hiçbir önlem almıyorsa, O zaman Allah onları gerçekten hakettikleri cehenneme gönderecektir.”

Arkadaşlar, bilmiyormusunuz ki Beni Ümeyye Oğulları şeytanı izler ve Allah’ın emirlerine uymaz. Nasıl bir bozukluk içinde yaşadıklarını ve Allah’ın izin verdiklerini yasaklayıp, yasaklarına ise göz yumarak, Allah’ın kanunlarını ne ölçüde yürürlükten kaldırdıklarınıda biliyorsunuz.

Arkadaşlar, biliyorsunuz ki herkesden daha çok ben hilafet makamını hak ediyorum ve zulüm ve sömürüden kurtulmak ancak adaletle mümkün olur.

Ey küfe halkı, pekçok sayıda mektup yazarak elçiler gönderen sizlerdiniz. Tüm bu davetleri gönderen umut verici vaadlerde bulunan sizlerdiniz. Şimdi ben sizin çağrılarınza uyup size gelmekteyim. Eğer siz sözünüzde sadıksanız; ve o zaman hayatdan kendi payınızı alırsınız ve zorbalık ve zulümden kurtuluş ve ebedi saadete giden yolda ilerlersiniz.

Ama eğer siz sözünüzü tutmayarak pişman oluyor ve bundan utanıyorsanız, bu durum geçmişte örneği olmayan yeni bir şey değildir. Çünkü geçmişte babama, kardeşime ve en son kuzenime (Elçi Müslüm’e) benzeri şekilde davranan sizlerdiniz.

Eğer durum böyleyse o zaman siz kendi hayatınızı kendi ellerinizle yıkmakta, ebedi mutluluğun bütün kapılarını kapatmaktasınız.

Bilinki Allah her zaman benim yardımcımdır ve koruyucumdur ve size ihtiyacı olan ben değilim….

Mektup yazıldı ve Hz.Hüseyin(as) dostlarından Kays’a teslim edildi, Kays küfeye doğru hareket etti ancak ibni ziyad’ın muhafızlarının eline düştü ve öldürüldü. Onun şehadet haberi İmam Hüseyin(as)’i çok üzdü. Ağlayarak elini göğe kaldırdı ve onun için şöyle dua etti:

“ALLAH’IM, BİZE VE ŞİİLERİMİZE (Dostlarımıza) SENİN YANINDA YÜCE BİR YER TAYİN ET VE ONLARA MERHAMETİN VE CÖMERTLİĞİNLE HÜKMET. GERÇEKTEN SENİN GÜCÜN HERŞEYE YETER.”

KERBELA’DA KANIN ROLÜ

Görünüşte yezid ve ordusu büyük bir zafer kazanmıştı. Ölümler, esirler, yağmalar, hakaretler. Buna rağmen sarayı bir korku sarmıştı. Ümmet bu faciayı öğrenirse acaba ne tepki gösterecekti, bu meçhuldü. Esirler hakla ne diye? nasıl tanıtılacaktı? Ümmet seyirci mi kalacaktı?

Yezid bu nedenle ordusunun haricilerle savaştığını ve zafer kazandığını yaydı. Esirleri şama getirip halkında katılacağı bir tören yapılmasını istemişti. Zeynep bütün bunların farkındaydı. Bu facia ümmete ulaşmazsa dökülen kanların heder olacağını biliyordu. (Dünyevi anlamda) Kılıçla kadının savaşmasının haram olduğunu bildiği için ilim, dil ve kalemiyle amansız bir mücadele başlattı. Şam ve küfede konuştu. Halkı yezide karşı direnmeye, kıyama çağırdı. Konuşması dilden dile diyardan diyara ulaştı. Yezid hükümetinin içyüzü ümmetçe anlaşıldı.

HZ. HÜSEYİN(AS)’İN KIZ KARDEŞİ HZ. ZEYNEB’İN KÜFE HALKINA SÖYLEDİĞİ SÖZLERİ

Ey Küfe ehli, Hilekar ve düzenbaz millet. Ağlayın ki devamlı gözleriniz yaşlı, yürekleriniz dağlı kalsın. Aynı urgan ören kadın gibi ördüğünüzü yerinden ayırmaktasınız.(Sökmektesiniz.) Sizin  anlaşmalarınız yalan, İman meşaleniz ışıksızdır.

Çok laf edip havalara giren, gösterişli ve düzenbaz, dostu öldürüp düşmanın sırtını sıvazlayan bir milletsiniz.

Ne kadar kötü bir iş yaptınız. Allahın hışmını satın aldınız. Cehennem ateşine kalıcı olarak daldınız. Ağlıyormusunz, ağlayınız, ağlamayı hakettiniz. Huzurlu ve sevinçli bir yaşam sizin için değildir.

Üzerinize vurduğunuz rezillik damgası yıllar gelip geçsede o rezaletlik giderilmeyecek. Bu rezilliği nasıl giderirsiniz? Peygamberin çocuğunu öldürmenize nasıl cevap veriyorsunuz. Cennet gençlerinin efendisi, sizin gibi kötü insanların yolunu ışıklandıran, kötü günlerde sizin yardımınıza koşan, belalarda size ortak olan yok artık. Yok olan, ey yüreği yanık millet kahrolun.

Bilmiyormusunuz? Allahın Resulünün yüreğini nasıl yaktınız? Onun saygınlığına zarar verdiniz. Nasıl bir kanı döktünüz ve başınıza nasıl toprak döktünüz. Kötü ve akılsızca yaptığınız işten dolayı yer ve gök sizin şerrinizden taşma noktasına gelmiştir.

Şaşırtmayınız ki feleğin gözü kan ağlasın. Bunun için ahiretin azabı çok kötüdür. Zararlı çıkanların ne dostalrı var, ne yardımcıları var. Bu mühlet sizi aldatmasın, Allah suçluları hemen cezalandırmaz. Sonunda mazlumun kanını yerde komaz. Suçluyu cehenneme götürür ve ondan yüzünü çevirir, bütün herkesi hayretler içinde bırakır.

Ey İmam Hüseyin’in şehadetine seyirci kalanlar, ağlayın artık kardeşime, ağlayın en pervasız feryatlarınızı salarak. EVET KAPANIP AĞLAYINIZ YÜCE ALLAH’IN HUZURUNDA.

ÇÜNKÜ ARTIK AĞLAMAYA LAYIKSINIZ SİZ.

HZ.ZEYNEB’İN YEZİDİN SARAYINDA YAPTIĞI KONUŞMA

Herşeyi bilen, herşeyi yaratan Allah’ın adıyla. Allah’ın selamı Resullerin güvencesi olan atamın üzerinden eksik olmasın.

Allah aynen şöyle diyor: “Allah’ın ayetlerini yalanlayandan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı kötü bir azapla cezalandıracağız.”

Ey yezid, bizi aç ve sefil bıraktığına, bizim varlığımızı tehlikeye soktuğunamı inanıyorsun gerçekten? Bağlanmış ve zincire vurulmuş halimizle huzurunda bizi el pençe divan durdurmakla bizi zavallı tutsaklar durumuna düşürdüğüne yada bu yolla bizim üstümüzde egemenlik kurduğunamı inanıyorsun?

Allah katında bizim itibarımızı yitirdiğimizi, gözden düştüğümüzü, buna karşılık sizinde yüceltildiğinizi, şereflendirildiğinizi mi düşünüyorsunuz?

Sizin dış görünüşteki başarınızın yüce şerefinizden yada üstün olduğunuzdan ileri geldiğini mi sanıyorsun? Kibirli ve basiretsiz kılığına bakmadan buna mı dikmiştin gözünü?

Dünya alemini elde ettiğine, bütün cihan üstünde nüfuz sahibi olduğuna mı inanmaya başladın. Dalavereli işlerinizin düzlüğe çıktığını, durumunuzun güvence altına alındığını ve kendini ülkenin efendisi devletinde yöneticisi olduğunumu sanıyorsun sen. Bekle bekle cahilin aklını çeliyorsun. Sizin kadınlarınız perdelerin arkasında saklanacakda, Resulullahın kızları olanlar hep tutsak edilecek ve Pazar Pazar kapı kapı dolaştırılıp halka teşhir edilecek öyle mi? Senin kaprislerin yüzünden kent kent dolaştırıldık, dağlarda yaşayanlarıyla, yol kıyılarında pınar başlarında çadır açanlarıyla, varlıklısıyla yoksuluyla, şereflisiyle şerefsiziyle yaşlısıyla gerciyle herkes binbir çeşit insan uzak demeden yakın demeden bizi seyretti. Eli iş tutan bir erkeğimiz yokki yardıma gelsin, bir yakınımızda yokki imdada yetişsin.

Ey yezid, şu yaptıklarınla Allah’a karşı kibirlilik davası güttüğünü en kesin biçimde kanıtladın. Senin ataların değilmidir Ordular hazırlayıpta bizzat Resulullahın kendisine kılıç çekenler?

Sen islam şehitlerinin ciğerlerini dişleriyle yiyenlerin soyundan değilmisin? Şunu bilki senin bu adi, bu iğrenç, bu pis hareketlerin sizin ruhunuza işlenmiş olan inançsızlığınızın ta bedir savaşından beridir kalbinizde alev alev yanan intikam hırsınızın dışa vurmasından başka bir şey değildir. Bize karşı kin, garez ve intikam beslersin, Resulullahın ehli beytine karşı olan düşmanlığını açıkca ilan etmektende çekinmezsin. Sen Resulullahı hiçe sayarsın, senin bu şeytani başarını ataların görebilseydiler atılırlardı hemen ve aferin sana yezid, bileğine kuvvet intikamımızı iyiki aldın diyerek sana cesaret verirlerdi.

Ey yezid şu meclisin huzurunda zevkten dört köşe olarak ve ağzın kulaklarına değerek, elindeki asayla eba abdullah el hüseyin’in dişlerine vuruşturuyorsun. O dişlerin o dudakların Resulullahın öpüp sevdiği dişler ve dudaklar olduğunu biliyormusun?

Ey yezid bilki senin tuzağın zayıftır ve günlerin sayılıdır. Hainlerin ve zalimlerin hesaba çekileceğini duyuran çağrı bir tufan gibi sökün ettiğinde, bu derneğin dağılacak ve bütün uşakların seni terkedecek o günleri uzak sayma sakın.

MUHARREM AYI VE ÖNEMİ

İnsanlık tarihinin ve bütün ideolojilerin keskin virajları ve dönüm noktaları vardır. Bu kesişim noktalarında geleceğin tarihi yazılır. Gelecek nesillere mesajlar verilir. İslam tarihinin gelişim sürecinde de herkesce çok hassas ve çok dikkatle değerlendirilmesi gereken düşünülmesi gereken zamanlar ve olaylar vardır.

İşte hicretin 61. Yılında  ve Muharrem ayının Onuncu gününde (Aşura Günü) meydana gelen olayda bu tür virajlardan birisidir. Emevi sultanlarından Muaviye daha sağlığında oğlu yezidi kendi yerine, islam aleminin başına halife olarak vasiyet etmiş ve sağlığında biat sözleri almaya başlamıştı. Baskı, zulüm ve korkuyla başa ne şekilde gelirse gelsin herkesi önder kabul etmeye alıştırılmış müslüman halk, saltanatcıların beslemesi durumunda olan Dini önderlerin ve dinlerini dünyevi menfaatlere satan o günün aydınlarının da telkin ve yardımlarıyla yezidi önder olarak kabul etmişti, zaten etmeyenlerde acımasızca katlediliyorlardı.

Resulullah(sav)’ın torunu olan ciğerparesi olan ve hakkındaki ayet ve hadislerle övülmüş olan Hz.Hüseyin(as) ise elbette hak yolunun ne olduğunu çok iyi biliyordu. Bu nedenlede batılı çok iyi tanıyordu. Dolayısıylada yezid gibi içkisi,zalim, zinacı, şehvetperest, makamperest ve inkarcı bir kişiye asla itaat etmezdi. Hz.Hüseyin(as) bu noktada kendisine çok büyük bir görev düşüğünün bilincindeydi, yapması gerekeni o koşullarda yapacaktı, kararlıydı. Müslümanlara şöyle sesleniyordu:

EY İNSANLAR ALLAH’IN ELÇİSİ BUYURDU Kİ: HER KİM BİR ZALİM SULTANIN ALLAH’IN HARAM ETTİĞİNİ HELAL KILDIĞINI, ALLAH’A VERDİĞİ SÖZDEN VAZGEÇTİĞİNİ, RESULULLAH’IN YOLUNA MUHALEFET EDİP ONDAN AYRILDIĞINI VE ALLAH’IN KULLARI ARASINDA ZULÜMLE VE HAKKI ÖLDÜRÜP HÜKMETTİĞİNİ GÖRÜRDE ONA KARŞI SÖZLE VEYA DAVRANIŞLA KIYAM ETMEZSE, ALLAH ONU O ZALİMLE BİRLİKTE HAŞREDİP, YARGILAYACAKTIR. EĞER CEDDİM MUHAMMEDİN DİNİ BENİM KANIM DÖKÜLMEDEN, BENİM KANIM AKITILMADAN KUVVET VE BEKA BULMAYACAKSA, EY KILIÇLAR, MIZRAKLAR, HARÇERLER VE OKLAR BENİM HAYATIMA SON VERİNİZ. YEZİDE BİAT ETMEK BENİM İÇİN ZİLLETTİR. ÖLÜMÜ BU ZİLLETE TERCİH EDERİM.

Hz.Hüseyin(as), insanları uyarabilmek amacıyla mekkeye doğru yola çıktı. Yezidi zalimler ise onu öldürmeye kararlıydılar, bunu bilen Hz.Hüseyin(as), kutsal topraklarda kan akıtılmasın diye ve kendisini davet eden küfelilerinde katkısıyla küfeye doğru yola çıktı. Amacı küfeye varabilmek ve kendisine orada katılacak ve çevreden katılacak müslümanlarla birlikte bir güç oluşturarak yezide karşı savaşmaktı. Ancak yezidin küfede estirdiği terör ve zulümden korkan ve hayat ile ölüm arasındaki islami çözümlemeyi kavrayamayan küfeliler verdikleri sözden çoktan dönmüşler ve dinlerini, dünyalıklarına satmışlardı.

Nitekim Muharrem ayının 1. Gününde Hz.Hüseyin(as) ve çok az sayıdaki Ehli Beyt dostu Kerbela denilen bölgeye ayak bastılar. Yezidin ordusuda bazı rivayetlere göre Otuzbin kişilik bir güçle Hz.Hüseyin(as)’in yüz kişiyi geçmeyen dostlarını kuşatma altına almışlardı. Çok tuhaftır ve o kadarda acıdır ki Ebu Süfyan ve Hind gibi bir islam düşmanının torunu ve en az onlar kadar zalim olan Muaviye gibi birisinin oğlu olan yezidi önder kabul eden Müslümanlar Hz.Hüseyin(as) gibi birini öldürüp cennete gitmeyi umut ediyorlardı, çünkü onların gözünde Hz.Hüseyin(as) halifeye isyan etmişti. Tarihin bu noktasında çok çetin bir sınav insanları bekliyordu. Nitekim Muharrem ayının 10. Günü Hz.Hüseyin(as) ve dostlarından toplan 72 kişi aç ve susuz şehit ediliyor ve hanımları ve çocukları esir alınıyordu.

KERBELANIN MESAJI

Eğer Hz.Hüseyin(as),  para yada mal peşinde olsaydı bunca zahmeti çekmesine gerek yoktu. Halk ona her istediğini verirdi. Hatta lanet yezid dahi susması karşılığında onu paraya yada mala boğardı. Her istediğini önüne koyardı. Hz.Hüseyin(as) de tıpkı dedesi Resulullah(sav) gibi davası uğruna kendisine teklif edilen tüm dünya nimetlerini reddetmiştir. İmamların ölümlerinden sonra evlatlarına bıraktıkları mirasların birkaç katı bugün en fakirlerimizde bile bulunmaktadır. Tarihi kaynaklar onların yaşadıkları sürece bütün maddi varlıklarını halkla paylaştıklarını yazmıştır. O HALDE KERBELA DAVASI PARA YADA MAL DAVASI DEĞİLDİ !!!!

Eğer Hz.Hüseyin(as) şöhret peşinde olsaydı yine bunca zahmete  gerek yoktu, çünkü halk zaten onu tanıyordu. Peygamberin torunuydu, Ehli beyt evine mensup bir şahsiyetti. Ayetler ve hadislerle övülmüş bir şahıstı.Peygamberimiz sürekli onunla meşgul olmuş, hutbe okurken dahi Hz.Hüseyin(as)’i gördüğünde onu kucaklıyor, namazda secdedeyken sırtına çıktığında ise o incinmesin diye ininceye kadar secdeyi uzatıyordu. Hz.Hüseyin(as)’le ilgili birçok ayet ve hadis bulunmaktaydı. Onu öven sözler müslümanların çoğunca biliniyordu. Yani zaten şöhret sahibiydi, küfe halkı kendisini biat için çağırdıklarında ona onbirlerce mektup yazmışlardı. Hz.Hüseyin(as) koşulların elverdiği ölçüde  tüm müslümanlarca az çok tanınıyordu. Onu halka tanıtan Allah, Peygamber ve Hz.Ali(as)’ydi ki bunların övdüğü kişiden daha şöhretli kim olabilirdi ki? O HALDE KERBELA DAVASI ŞÖHRET DAVASIDA DEĞİLDİ !!!!

Eğer Hz.Hüseyin(as) makam peşinde olsaydı islamın verdiği değer ve makam elbette ona yeterdi. Üstelik makam ve iktidar peşinde koşan bir insan sayı olarak çok azınlıkta olduğu ve fiziki olarak gireceği ve mutlak olarak kaybedeceği bir savaşa girermiydi? İktidar yada makam için savaşan insanlar kaybedeceklerini kesin olarak bilecekleri hiçbir savaşa giremezler. Çünkü bu takdirde istedikleri iktidarın yada makamın yolunun yüzlerine kapanacağını bilirler. O HALDE KERBELA DAVASI İKTİDAR YADA MAKAM DAVASIDA DEĞİLDİ !!!!

Peki Hz.Hüseyin(as) ve bir grup dostunun kerbeladaki direnişinin mantığı neydi? Neydi, bu yalnızlığa ve zor duruma herşeye katlanarak, göze alarak, karşı durmalarını sağlayan sebep. Onalr kerbelada neden direndiler?

Hz.Hüseyin(as) kerbela mesajının anlamı neydi acaba?

Her müslümanın bunu ciddi olarak düşünmesi gerekiyor?

Hz.Hüseyin(as) kardeşi Muhammed-i Hanefiye’ye yazdığı vasiyetnamesinde  bu konuda şöyle diyor:

“Allah’ım; Sen biliyorsun ki, bizim kıyamımız saltanat için, yarışmak ve dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir; Bizim kıyamımız, Senin dini’nin gerçek nişanelerini ortaya koymak, beldelerinde ıslahat yapmak, mazlum kullarını kurtarmak, senin farz ve sünnet emirlerini uygulamak için yapılan bir harekettir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.