AleviSesi

Alevilik, Hz. Ali (a.s)'ın yolundan gitmektir.

E-mail Arşivi

Beşikçi Eleştirisi

‘İslama karşı komün’un savunma aracı olarak Alevilik’ başlıklı bir yazı Beşikçi eleştirisi olarak piyasada dolaşıyor, bize de maillenmiş. Eleştirip eleştirmemeyi tartıştık, kimimiz  ‘yazının ciddiyetsizliğine gülüp geçmeyi, kimimiz yazıyı değilse de yazanın ve sunumun iddiasını ciddiye almayı’ savundu.
Alevilik evrensel bir iddiadır ve bu çerçevede ciddiye almaksızın ama kayıtsızda kalmaksızın kitleleri ve özelliklede Aydınları birkaç konuda uyarma zorunluluğu duyduk.
Biz Aleviler tarih boyunca zalimlerin saldırılarına karşı çözülmedik, direndik. Yaşadığımız dünya coğrafyasının tüm zaman dilimlerinde tüm zalimler Hz.Ali fikrine ve bu fikre sahip çıkmaya çalışan Alevilere Teori ve Pratikte saldırmıştır. Ama bu saldırıyı kamufle edici yöntemlerde geliştirilmiştir. Bugün Pakistan, Afganistan, Lübnan ve Irak’ta yaşananlarda temelde Aleviliğe saldırıdan başka bir şey olmamasına karşılık dünya medya patronlarının yönlendirmeleriyle başka gerekçeler ön plana çıkarılmaktadır. Böylece de işbirlikçi alan daha geniş çerçevede çizilmektedir.
Türkiye de ise  Genetik Alevi ! anlayışın yıllardır müttefiki kabul edilmiş, sayılmış sol tarafından başlatılan saldırılarla ise yeni yeni tanışıyoruz. Yıllarca Anti-emperyalist çizgide birlikte aynı kaderi paylaştığımız sol zihniyet Aleviliğin kendi zeminine oturma çabaları karşısında çıkışı saldırıda bulmuştur ki  bu Alevi uyanışı bakımından da bir çok kişinin gözünü açacaktır.
On iki İmam çizgisi ortaya çıktığında tüm batıl güçlerin birlikte karşı saldırıya geçeceğini görmeleri Aleviler için öğretici olacaktır. Belki de ‘bir musibetin, bin nasihattan iyi’ olduğu bir somut daha açık anlaşılır olabilecektir.
Bu nedenle son dönemde Kıvılcımlı, Beşikçi, Küçük vs vs nin  yazılarında Alevilere ve Aleviliğe karşı olumsuz tutumları anlaşılır bir durumdur ve anlayışla! karşılanmalıdır.
Nede olsa sol bakış, nesnel bakış, materyalist bakış yansıtılmaktadır. Bu tür bakışlarla Aleviliğin anlaşılmasını beklemek hayalciliktir ve sol bakış ne yazık ki halen bu anlayışı aşamamıştır.
Tarihteki temel çelişkiyi ekonomik çerçevede, üretim araçlarının mülkiyeti çerçevesinde  yorumlayan sol bakıştan tarihteki Hak ile Batıl çelişkisini anlamalarını beklemekte hayalciliktir. Bu anlamda Beşikçinin söz konusu yazısının ana başlığını ‘Aleviliğin İslama karşı savunma aracı’ olduğu saçmalamasını da kuşkusuz sineye çekeceğiz, nede olsa tarih boyunca bu tür saldırılara maruz kalmıştık. Burada garip yada tuhaf olan  benzer saldırıları şimdiye kadar sağ, sünni, saltanatçı ve bu çerçevedeki oluşumlar yaparken şimdi bu bloka solcuların önemli teorisyenlerinin de  katıldığını görmektir. Bu dahi doğru bir tutumdur çünkü her şey aslına rücu eder ve sol da asli zemini batıla  yani gerçek zeminine oturmaktadır. Aleviliğe karşı sol’un yerinin sağın yanı olduğu açıktır ve zaman bunu daha açık gösterecektir. Tarih hak ve batıl çelişkisiyle gelişiyorsa ve Hz.Ali çizgisi Hak ise sol ve sağ her ikisi de  karşı zeminde olmak zorundadır.
Bugüne kadar Aleviliğin sunduğu Özgürlük, eşitlik, adalet, merhamet, paylaşımcılık vs vs gibi Hak değerleri sözlü savunma aracı olarak kullanan Sol görüş Alevilik uyanışı karşısında bu değerleri savunamayacağı için kendi çıkış noktasına doğru hareket etmek zorundadır.
Dünyadaki oluşumlar gözlemlendiğinde bu tespitin pratiğinin de oluşmaya başladığı sol ve sağın birleşerek Aleviliğe ve Alevilere karşı ittifak oluşturdukları görülecektir.
Pakistan, Afganistan, Lübnan  ve Irak’taki hareketler bunun en son ve en açık örnekleridir. Son dönem Türkiyesi’de bunun örnekleriyle doludur, sadece parlementer sisteme ve unsuru olan siyasi partilerdeki sol ve sağ oluşumlara ve temsil olunan meclise baktığımızda dahi sol ve sağın Alevilere karşı ne kadar derin! Bir ittifak anlayışı içerisinde olduğu görülecektir.
Bu nedenle sol saldırının Aleviliği din dışı olarak göstermesi  şaşırtıcı değildir. Hz.Ali çizgisini anlamak istemeyişi şaşırtıcı değildir. İnsan aklının diyalektik gelişimini savunan sol’un yada özelde Beşikçinin Aleviliğin hiçbir temel kaynağını okumadan eleştiri yazması, durum tesbiti yapması şaşırtıcı değildir. Hz.Ali yada On iki imamları ve bunların teori ve pratiklerini öğrenmeden Alevilik tesbiti yapmaları tabiri caizse ‘Sapla samanı birbirine karıştırmaları’ şaşırtıcı değildir.
İnanç boyutu ile Kültür boyutu arasındaki ilişkiyi iyi irdeleyemedikleri için Aleviliği eski anadolu dinlerine yamama uğraşı içinde olmalarını da anlayışla !karşılamalıyız.
Temel ayrım noktalarını ve kriterleri bilmeksizin yazmalarına da hoşgörüyle! bakabiliriz. Mesela İslam inancıyla açıkça çelişmeyen bir kültür öğesi İslam toplumunda binlerce yıl yaşayabilir, yaşamıştır da, İslam buna karşı çıkmaz ve hatta yöneticilerde belli saiklerle bu tür kültürel olguların yaşamasını isteyebilir, istemiş olabilirler, kendileri dahi halkın örfüne yakın durabilirler. Ama bu durum  bu kültürel olguları İslami yapmadığı gibi, bu kültürel olguları yaşayanları da dinden çıkarmaz. Bu nedenle Beşikçinin yazısında belirttiği ‘Coğrafi mekanlarda hakim olan kentli dinlere karşı o dinlerin mayasından alternatif dinler yaratılması!! İddiası diyalektik olarak ta ciddiye alınacak şeyler değildir. Elbette coğrafya kültür üzerinde etkindir ve olacaktır da. Hatta farklı coğrafi bölgelerde bulunan ve birbiri ile hiçbir etkileşimi olmayan topluluklar benzer coğrafi şartlar altında benzer kültür öğeleri oluşturabilirler.
Yine Beşikçi genelde Köylü-Kentli, Dağlı-Kentli gibi ayrımlara gitmiş ve dağlı yahut köylüleri ‘komün’ olarak göstermiştir ki buda üzerinde ciddiyetle durulacak husus değildir.
Bu sadece insanların coğrafya+ekonomi vb şartlar altında farklı yaşam biçimleri geliştirmesi ile açıklanabilir. Nitekim bugün dahi İslamın her türlü farzına uymalarına rağmen ekonomik ve coğrafi açıdan farklı olan insanlar bir arada yaşamada yahut anlaşmakta ciddi sıkıntılar çekmektedir.
Diğer taraftan Robin Hood’a kadar bir çok paylaşımcı ve doğal olarak Aleviliği-unsuru ’Komün’ yahut komünün bir türevi olarak gösterme hastalığı sol bir hastalık olup  bu hastalık solcuların her tür paylaşımcılığı sol eksende düşünmelerinden kaynaklanır. Halbuki İslamdaki paylaşımcılık nesneli aşan ve her yönüyle ideal olan bir paylaşımdır. Bunun genelde gerçekleşmemiş olmasının yada tüm dünyaya hakim olamayışının nedenleri  bizlerce bilinmektedir ki zaten bunun mücadelesini veriyoruz.
Yine yazıda yer alan Orhan Gazinin, Geyikli babaya içki göndermesi ve Geyikli babanın da bunları tüketiyor olması da ciddi kaynaklara dayanılmaksızın yazılmıştır. Bu tür nakillerin yapıldığı vilayetnameler çoğunlukla güvensiz bilgiler içermektedir. Hem bu noktayı doğru dahi kabul etsek bu olaydan Alevilik anlayışıyla bağ nasıl kurulabilir? Bizim Alevilik anlayışımız temel referansını 12 İmamların teori ve pratiklerinden aldığına ve bu da tüm dünyaca bilindiğine göre bu bahsi geçen iki zatın karşılıklı olarak içki içiyor olmaları yada içkiye olumlu bakmalarından bize ne? Ayrıca sıradan insanların bireysel sapmaları bizi neden bağlasın ki?
Beşikçi efendinin ve avanesinin Alevilerden sürekli olarak ‘Sapkın mezhep’’İslam dışı çizgi’ olarak bahsetmeleri ve bununla da kalmayıp kendi kafalarına göre  bu durumu meşrulaştırıp! güya kanıtlamaları!!! bu görüş ve tutumlarıyla emevi, abbasi ve osmanlı çizgisine ne kadar yakın olduklarını da göstermektedir. Bizlerde zaten sürekli olarak adı Cumhuriyet oldu ama Osmanlının Alevilere bakışındaki mikroplar halen gizliden gizliye yaşıyor deyip duruyorduk. Ama artık görüyoruz ki Aleviliğin yükselen değer olması sonucunda bu mikroplar artık açıkça tesbit de edilebiliyor.
Kendilerini  İnsanüstü yada tepelerde gören insanların olaylara da böyle bakacağı bellidir. Kendilerine aşık insanların yeryüzündeki başka aşkları keşfetmelerini de bekleyemeyiz.

Bunlara Aleviliğin İlahi bir çizgi olduğu gerçeğini, bu anlamda Hz.Adem’den bu yana bu çizginin yaşadığını, en son İslam peygamberi Hz.Muhammed ve vasileri masum 12 İmamlar la bu çizginin devam ettiğini 12.İmam Hz.Mehdi’nin zuhuruyla bu Tevhit, adalet, özgürlük ve merhamet anlayışının tüm dünyaya hakim olacağını ve bunun karşısındaki tüm çizgilerin Batıl olduğunu, nesnel dünya yaşamının sonunda ahiret yaşamının başlayacağını ve herşeyin karşılığının mutlak ve tam anlamda orada önlere konulacağını anlatsak bile anlayabilecekler mi?
Yıllarca inanç yada din olgusunun sınıfsal bir durum olmadığını, her sınıf, statü yada kategoriden insan içinde inananda inanmayanında çıktığını söylememize ve bunun toplum içinde rahatlıkla gözlemlenebileceği belliyken halen inanç olayını sınıfsal bir durummuş gibi sunmalarına ! şaşmıyoruz. Zira;  yaşama ve ölüme İMAN  anlamında bakış, bakabilmek BİR NASİP İŞİDİR. VE BURADA SÖZÜNÜ ETTİĞİMİZ NASİP’İ BEŞİKÇİ GİBİLERİN ANLAMALARINI BEKLEMEK SAFLIKTIR.
BU TAMAMEN ALLAH’IN HİDAYETİNE KALMIŞ BİR DURUMDUR VE ALLAH KİME HİDAYET EDECEĞİNİ TABİKİ BİLİR.

Hazırlayanlar:
Biralevi@gmail.com
Odkan_erdenay@mynet.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.